Ted Lasso, I Hate Suzie, How to With John Wilson, We Are Who We Are ve I May Destroy You dizileri hakkında kısa bilgiler.

2020 birçok açıdan zorlu ve sıkıntılı geçsede dizi sektörü için oldukça zorlayıcı fakat bir o kadar da güzel geçen bir seneydi. Yeni dizilerden Bir Başkadır, Normal People, Tiger King gibi yapımların yanı sıra The Mandalorian, The Crown, The Boys, Ramy gibi geçtiğimiz sezonlarda çıkan başarılı işlerin de yeni sezonlarını görme fırsatı yakaladık.

Başarılı olduğu kadar popüler olan bu işlerin yanı sıra gözden kaçmış olabilecek çok iyi işler de mevcut. Ted Lasso, I Hate Suzie, How to With John Wilson, I May Destroy You, We Are Who We Are gibi oldukça kaliteli işler kendilerine sosyal medya platformlarında göreceli olarak daha az yer edindiler. Oldukça kaliteli olan bu işleri dizi sektöründe önümüzdeki yıllarda sıklıkla duyacağımız şimdiden belli. 

Ted Lasso

Jason Sudeikis, Hannah Waddingham, Jeremy Swift, Phil Dunster gibi isimleri kadrosununda buluşturan bu iş her bölümünde oldukça keyifli bir yarım saat geçirtiyor izleyicilere.

Ted Lasso Dizisinin konusu

Bir Amerikan futbolu koçu, İngiltere Premier Lig’inde bir takıma gelirse ne olur? Bu dizi tam da bu sorunun yanıtını vermek için yaratılmış. Dizinin detayına inersek kulüp başkanı olan Rebecca Welton, bu koltuğu ayrıldığı eşinden devralmış ve eşine karşı duyduğu nefretten dolayı onu daha da sinirlendirmek için kulübü batırmak ister. Bu isteği sayesinde Ted’i takımın başına getirir ve olaylar bunun etkisiyle gelişir.

Ana teması futbol gibi görünsede işin futbol kısmından çok soyunma odası gibi, futbolcular ve Ted’in ilişkisi gibi işin arka tarafı denebilecek kısımlarıyla da ilgilenen ve göreceli olarak futbolla ilgilenmeyen insanlar için de oldukça keyifli vakit geçirtebilecek dizi. Şu anda ilk sezonu tamamlanan ve on bölümden oluşan bu diziyi kaçıranlar mutlaka göz atmalı.

I Hate Suzie

Doctor Who’nun bir dönemliğine Rose’u olarak bilinen Billie Piper’ın başrolünde olduğu bu dizi, kariyerin de belli bir konuma sıkışıp kalan başrolümüzün telefonunun hack'lenmesi ile hem kariyeri hem de hayatı tepetaklak olur.

Bu hacklenmeyle beraber değişen hayatına eşlik ettiğimiz Suzie, aslında günümüzde oldukça önemli bir yer tutan telefon hacklenmelerine de bir bakış açısı getiriyor. Her bölüm bu hack'lenmenin neticesinde yaşadığı belli başlı duyguları ele alan ve bu duyguları ele alırken kimi zaman da toplumda yaşanan belli sorunlara mesela kadın-erkek eşitsizliği, kadınların cinselliği yaşama şekilleri gibi meselelere çaktırmadan da değinen bu dizi toplumsal açıdan bakıldığında da oldukça kıymetli bir yerde duruyor.

Dizi aynı zamanda Suzie’nin hali hazırda yaşadığı ilişkileri de incelerken iki yan karakter çıkarıyor ve bu karakterlerin de diziye olan katkısından bahsetmeden geçmek büyük bir haksızlık olur.

Bu karakterlerden Suzie’nin eşi Cob hem de menajeri olup aynı zamanda en yakın arkadaşı Naomi karakterlerini oynayan oyuncular rollerinin hakkını oldukça iyi bir şekilde veriyorlar. İngiltere yapımı olan bu dizi ilk sezonunu sekiz bölüm ile tamamlamıştır. 

How to With John Wilson

Elinde bir kamera ile iki sene New York’ta gezen John Wilson bu gezintiden elde ettiği görüntüleri oldukça kaliteli bir metinle birleştirerek efsanevi olarak adlandırabileceğimiz ve neredeyse hiç muadili olmayan iş ortaya çıkarıyor. Her bölüm de belli konular işlenen bu dizi, yazılan metnin kalitesi, görüntülerin metin ile olan uyumu ile bir başyapıt olarak adını yazdırmaya oldukça ciddi bir aday.

Sessiz bir şekilde görüntülere eşlik eden John Wilson, harika gözlem yeteneğini gözler önüne sererken seyirci ile kurduğu samimiyetle de izleyiciyi derinden etkilemeyi başarıyor.

Dizinin en başarılı yanlarından biri ise herkesin aslında farkında olduğu olayları aynı zamanda da ilk defa izliyor hissiyatı yaşatması dizinin yaşattığı en yoğun ve önemli duygulardan biri.

Yaşadığı şehrin iyi, kötü, baş edilemez yanlarıyla gözler önüne seren ve ne yazık ki ilk sezonu altı bölümden oluşan bu dizi izleyen hiç kimseyi pişman etmeyeceği şimdiden oldukça belli.

I May Destroy You

Michaele Coel’in hem senarist koltuğunda oturduğunu hem de başrol koltuğunda olduğunu görüyoruz. Michaele Coel’in yıldızlaşarak oynadığı Arabella karakteri dizinin baş karakteridir.

Dizinin ilk bölümünde tecavüze uğrayan Arabella, dizinin geri kalanında erkekler, kadınlar ve hayatının geri kalan tüm faktörlerini sorgulayarak geçiriyor. “Rıza” kavramı üzerinde oldukça durması da işin en kıymetli yanlarından birini oluşturuyor.

Rıza kavramını vurgularken sadece Arabella’in uğradığı tecavüz üzerinden değil hem arkadaşlarının hem de kendisinin yaşadığı diğer cinsel deneyimlerde gerçekleşen olaylar üzerinden de farklı bir bakış açısı sağlayarak inceliyor.

Kimi bölümleri oldukça sert geçse de oyunculukların oldukça kaliteli olduğu ve seyir zevki hayli yüksek olan bir iş. HBO ve BBC One’ın ortak yapımı olan bu iş ilk sezonunu on iki bölüm ile tamamlamıştır. Ne yazık ki henüz ikinci sezon ile alakalı bir açıklama yapılmamıştır.

Not: Dizi cinsel saldırı ve sakıncalı unsurlar içerebilir.

We Are Who We Are

Amerikan ordusunda üst düzey görev alan eş cinsel bir çiftin oğullarıyla birlikte daha üst bir konumda görev almak üzere İtalya’ya taşınırlar. Oğulları Fraser ve eş cinsel çift üzerinden hayatı sorgulayan bu dizi İtalya’da bulunan bir Amerikan üssü içinde geçmekte ve İtalya denince akla gelen manzara veya tarihi dokularla pek ilgilenmemektedir.

Bu üs içinde sağlık ocağı, restoran, okul gibi diğer imkanları da içeren ve dış dünyadan bir duvar ile ayrılmıştır. Bu duvarın dışına çıkılması ile üs içerisinde bulunan “Amerikan askeriye kültürü” bitip bambaşka bir dünyaya geçiş yapılıyor. Fraserin içinde bulunduğu bu dünyaya tam adapte olamaması ve bunu giyim tarzından da yansıtması ve bunu sadece görünüm açısından değil bir kendi varoluşunu simgelemek için yapması da diziyi kıymetli bir yere taşıyor.

Dizi aynı zamanda müzik kullanımı ile de yarattığı dünyaya izleyenleri oldukça güçlü bir yerden çekebiliyor. Yönetmen koltuğunda Call Me by Your Name’den bildiğimiz Luca Guadagnino’nun oturması ise diziyi zirveye taşıma yolundaki önemli etmenlerden biri oluyor. İlk sezonunu sekiz bölüm ile bitiren HBO yapımı bu iş bu senenin kayda değer işlerinden biri olarak adını yazdırıyor. 

Özetle,

2020 belli ki kendini unutturmayan bir sene olarak adını yazdırmaya kararlı bir seneydi. Hem bütün dünya olarak uğraşılan sağlık sorunları hem ekonomik problemler derken herkes için zorlu geçen bir sene olduğu yadsınamaz bir gerçek.

Fakat bunun yanında yukarıda bahsedilen belli diziler haricinde de oldukça kaliteli dizi ve filmlerin seyirci ile buluştuğu da bariz bir gerçek. Bu yıl bitse de bu dizilerin yarattığı yenilikçi bakış açıları, yarattıkları özgün senaryoların etkisi bitmeden devam edecek gibi görünüyor. Kimileri ikinci sezon onayı alsa da kimileri henüz belirsiz olsa da en azından izlerken insana oldukça keyif veren bu dizilerde herkesin kendinden de bir pay bulacağı aşikâr gibi duruyor. 

Kaynaklar:

https://www.rottentomatoes.com/tv/ted_lasso/s01

https://www.indiewire.com/2020/11/i-hate-suzie-review-hbo-max-billie-piper-1234599721/

https://www.thrillist.com/eat/nation/7-tips-for-sending-care-packages-this-holiday-season 


BENZER YAZILAR

Simetri ve Renklerin Ustası: Wes Anderson

Filmlerinde tercih ettiği pastel renk paleti ve simetrik kadrajı ile kendine özgü bir tarz yaratan ünlü yönetmen Wes Anderson kimdir?

Once Upon A Time In Hollywood: Bir Zamanlar Hollywood'da

Leonardo DiCaprio, Brad Pitt, Margot Robbie gibi isimleri kadrosunda buluşturan, bir Quentin Tarantino filmi.


Paylaş