Tüm baskılara rağmen ilhamını yitirmemiş İkinci Dünya Savaşı sanatçıları.

“Make art, not war.” (Sanat yapın, savaş değil.)  

Shepard Fairey – Sokak sanatçısı ve aktivist   

1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü gösterilerinde bir grubun sözcülüğünü ve aktivistliğini yaptığı tahmin edilen bu hareket, günümüzde tüm sanatseverlerin mottosu haline gelmiş bulunmakta. İnsanlık; tarih sürecinde hem bizzat içerisinde var olarak, hem de uzaktan bir çok savaşa tanıklık etti. Hem kendi tarihimiz hem de dünya tarihinde bir çok savaş deneyimledik bizler de. Basitçe; birbirine cephe alan iki ülkenin yanında menfaatleri gereği sıra sıra yer alan ülkeler blokları oluşturmuş, sivil/asker/çocuk milyonlarca insanın ölümü ile elde edilmiş toprak parçaları bu bloklar arasında paylaşılmıştır. Bunca insanlık dramı içinde sanat ve sanatçının duruşu ve var oluşuna ne oldu peki?

Wladyslaw Szpilman

5 Aralık 1911 doğumlu, Yahudi asıllı Polonyalı besteci ve piyanist.

Wladyslaw Szpilman, ünlü bir piyanist, klasik ve popüler müzik bestecisi olarak 1 Nisan 1935'te Polonya Radyosu'na girdi. Polonya 1939'da Almanlar tarafından işgal edilince Polonya Radyosu yayınını kesmek zorunda kaldı ve Nazi liderliğindeki genel hükümet Szpilman'ın da yaşadığı yeri getto (azınlıkların zorunlu olarak ikamet ettirildiği ve dışarı çıkamadığı yer) ilan etti. Ancak Szpilman ne Polonya'yı ne de çok sevdiği piyanosunu terk etti. Evini değiştirmedi, mesleğini de. Yoksul kesimde restoranlarda piyanistlik yapmaya devam etti.

Birkaç kez Almanlar tarafından esir edilmekten ve öldürülmekten kurtuldu. Ancak Szpilman'ın aile üyeleri savaştan sağ çıkmayı başaramadı. Yapayalnız kalan Spilman, savaş boyunca talan edilmiş boş Varşova sokaklarında, viran olmuş binaların içinde hayatta kalmaya çalışırken umudunu bir an olsun bile yitirmedi. Szpilman, Polonya radyosundan arkadaşları ve Alman bir subay olan Wilm Hosenfeld'in yardımları sayesinde kurtuldu.             

"Ölümden nasıl bir hayat enerjisi elde edilir ki?” Kendine sorduğu bu sorunun cevabını vermek üzere yıkık dökük radyo binasına girdi ve piyanosunun başına geçti. İşgalin ilk günü yarım bıraktığı Chopin'in eserini, altı yıl sonra şehir hoparlörüyle tüm insanlar dinledi.

Szpilman bir kitap da yazdı. Yahudi halkın gettolarda uğradığı soykırımı, savaşın dehşetini ve kendisini kurtaran Alman subayı Will Hosenfeld'i şiirsel bir yoğunlukla kaleme aldı. Uzun yıllar savaş sonrası sosyalist hükümetin toplattığı bu kitap-Piyanist- usta yönetmen Roman Polanski tarafından aynı adla filme çekildi. Film sayesinde biz de bu trajediye biraz olsun tanık olabiliyoruz.

Paul Celan

1920 yılında Romanya'nın Czernowitz kasabasında dünyaya gelen Celan, henüz 22 yaşındayken, savaşın sonuna kadar toplama kamplarında çalıştırıldı. Celan'ın şiiri ve hayatı da bir çok sanatçı gibi burada şekillendi. Gördüğü işkenceler, manevi ve psikolojik kayıplar onda geri dönüşü olmayan yaralar açtı. Naif bir ruha sahip olan Paul Celan, değiştiremediği kötücül çağa inat, Theodor Adorno'nun “Auschwitz’den sonra artık şiir yazılamaz” sözüne inat yazmayı sürdürdü. Getto ve çalışma kamplarından sağ çıkabildi. Ancak birçoğu gibi o da ailesini kaybetti. Zaten o dönemde bir lüks olan hayatta kalmak, onun için şiirlerini besleyeceği bir acı kaynağı oldu.

Şiirleri hep yokluk, ölüm, savaş, insanlık ve dram üzerine olan şairin en ünlü şiirlerinden, kendi mezarlarını kendilerinin kazdığı dönemi konu alan “Ölüm Fügü” şiirinden dizeler:

"... köpeklerini çağırıyor ıslıkla
sonra Yahudilerini çağırıyor ıslıkla toprakta bir mezar kazdırıyor
bize buyruk veriyor haydi bakalım şimdi dansa 

Adam bağırıyor daha derin kazın toprağı siz ötekiler
şarkılar söyleyip dans edin
tutup palaskasındaki demiri savuruyor havada gözlerinin
rengi mavi
sizler daha derine sokun kürekleri ötekiler devam edin
çalmaya ve dansa"

Celan, her şey bittikten sonra hayata küstü. Bir Alman subayının kızına aşık oldu, fakat vicdanı kalbinin önüne geçti ve aşkına kavuşamadı. 1970 yılının puslu bir Paris gecesinde, çok sevdiği annesine kavuşmak için Seine nehrine bıraktı kendini. Zaten hiç ait olmadığı bu dünyaya cebinde şu notla veda etti:

“Göç, Paul”

Ne olursa olsun hayat devam etmekte... Ve dolayısıyla sanatçılar da toplumun yaralarını sarmak ve iyileşmek/iyileştirmek için üretmeye devam edecekler.

Son olarak; Yahudi asıllı ünlü şair Rilke'nin mısralarında da yer verdiği gibi;

“Başına her şeyin gelmesine izin ver: güzellik ve dehşet...
Sadece yola devam et. Hiç bir duygu son değildir”


BENZER YAZILAR

Robot Arılar

Amerikalı bilim insanlarının geliştirdiği robot arılar, tıpkı gerçek arılar gibi doğal döngüye katkı sağlıyor ve bu minik robotların gelecekte birçok farklı alanda kullanılması planlanıyor.

Işıklar Saçan Bir Festival: Loy Krathong

Bir Budizm geleneği olan Loy Krathong festivali.


Paylaş