Mesleğini vatanına yararlı olacak şekilde icra eden ve halka ilişkilerin Türkiye’de temelini atan Betûl Mardin’in hayatı.

Betûl Mardin ve Hayatı

Aile kökleri Hz. Hüseyin’e kadar giden Betûl Mardin, 1926 yılında İstanbul’da doğdu.  Ailesinin Mardin’e yerleşmesiyle soyadları Ezrakizade’den Mardini olarak değişti. Köklü bir aile oldukları için hayatın her alanında her türlü işle meşgul oldular. Betûl Mardin’in anlattığına göre ailenin en büyüğü, ailenin genç erkeklerini bir masaya toplayıp Kuran-ı Kerim’e siyaset yapmamak üzere el basmalarını istedi. Bu yüzden aile hiçbir zaman siyasetle meşgul olmadı. Böylesine köklü bir ailenin 3S kuralı adını verdikleri yasakları vardı. Bu 3S kuralı; siyaset, sigara ve silah şirketlerine asla bulaşmamaktır.

Betûl Mardin 4 yaşına kadar konuşma sıkıntısı çekti. Bunun sebebi evde birkaç farklı dilin konuşulmasıydı. Dadısı İsviçreli olduğu için babası dadısıyla Fransızca konuşurken annesi Almanca konuşurdu. Büyükannesi ise Mısırlı olduğundan babasıyla İngilizce konuşurdu. Tüm bu dil karmaşasında bir dili benimseyemedi ve konuşma sıkıntısı çekti. Konuşma sıkıntısının tek nedeni bu değildi. İsviçreli dadısı çok sert biriydi. En ufak bir hatada sinirlenir dayak atardı. O dönemlerde sol el ile yazı yazmanın iyi bir şey olmadığı düşünülürdü. Betûl Mardin ise solaktı ve dadısı sol eli ile yazmasın diye onu döverdi. Bu sebeplerle Mardin 5 yaşında yeni yeni konuşmaya başladı ve 13 yaşına kadar kekeledi. Yıllarca insanlar kekelediği için onunla dalga geçti. O yaşlarda kendine bir söz verdi. “Bir daha asla, bugünden sonra kimse benimle dalga geçmeyecek.” dedi. Bu söz üzerine ayna karşısına geçti, ağzına bir taş aldı ve egzersiz yapmaya başladı. Kısa bir zaman sonra artık kekeme değildi.

Betûl Mardin katı kuralların olduğu kalabalık bir ailede büyümesine rağmen evde çok vakit geçirmedi ve 5 yaşında okula Aliye adlı bir öğretmenin ısrarıyla başladı. 10 yaşında koleje kayıt olmaya gittiğinde yaşı konusunda sorun yaşadı. Eğer bu okulda okurken iftihar belgesi alırsa okulda kalabilme anlaşması yaptı ve başardı. Kolejde üniversite düzeyinde eğitim aldı. Üniversiteye gitmeyi çok istedi ancak babası ona izin vermedi. Bunun üzerine o dönem kadınların gittiği pastacılık, dikiş kursları gibi kurslara gitti. 

Birkaç yıl sonra araba kullanmak için kursa gitti ve eğitim aldığı adam Batûl Hanım’da bir tuhaflık gördü. Bunun üzerine doktora giden Mardini küçükken yediği dayaklardan dolayı beyninde zedelenme olduğunu ve makineleri kullanamayacağını öğrendi. Bu rahatsızlık yüzünden Betûl Mardin bilgisayar bile açamaz.

1955-1956 yılları arasında yaşadığı ekonomik sıkıntılar karşısında bir gazetede iyi derecede İngilizce ve Fransızca bildiği için tercümeler yaptı. Gazetede çalışmaya, tercümeler yapmaya devam ederken bir gün gazete müdürü Betûl Mardin’e röportaj yapar mısın diye sordu. Bunu üzerine gazetede kendisine ait bir sayfası oldu ve magazincilik yapmaya başladı. Fakat bu işten 3 yıl sonra sıkıldı. Oradan ayrıldı ve Amerikan Haberler Merkezin’de çalıştı. Kendisine verilen işleri başarıyla yaptı. Daha sonra kendisinin hiç hakim olmadığı radyo yayını yapma teklifi aldı. Hiçbir bilgisi olmadığı halde çok çalıştı, turistlere yönelik canlı yayınlar yaptı. 3 yıl da burada çalıştıktan sonra Ankara’dan özel bir davet aldı. Ankara’daki yetkililer onu BBC’de televizyon eğitimi alması için 3 kişiyle birlikte yurtdışına gönderdiler. 6 ay sürecek bu eğitimin 3. ayında Betûl Mardin üstün başarı gösterdiği için BBC yetkilileri onu da alıp Ankara’ya geri döndüler. Burada İngilizlerle beraber televizyon dersi vermeye başladı. TRT ile canlı yayınlar hazırladı, tiyatrolar, piyesler yayınlattı. Ancak canını sıkan bir durum vardı. Betûl Mardin çocuklarının İstanbul’da yaşaması nedeniyle her haftasonu İstanbul’a trenle gitmek durumunda kalıyordu. Bu duruma daha fazla dayanamadı ve 10 Mayıs 1968 yılında istifa etti.

Betûl Mardin ve Halkla İlişkiler 

İstanbul’a döndüğünde işsiz ve elinde hiçbir şeyi olmayan Mardin, Akbank’ın yönetim kurulu başkanı olan Ahmet Dağlıbey’in yanına gitti ve iş aradığını söyledi. Dağlıbey ona çalışanlarıyla iletişim kurmakta zorlandığını ve arada bir aracı olması gerektiğini bunu da Mardin’in yapabileceğine inandığını söyledi. İlk kez böyle bir meslek duyan Betûl Mardin’e Ahmet Dağlı bu mesleğin Fransızca adı “relation publique” olduğunu söyledi. Mardin Amerikan Sefarethanesi’ne gitti ve hemen araştırmalar yaptı. Bu işin “halkla ilişkiler” olduğunu öğrendi ve Akbank’ta halkla ilişkiler bölümünde haftada 3 gün çalışmaya başladı. Daha sonra Selahattin Beyazıt aradı ve plak şirketinin tanıtımını yapmasını istedi. Artık bu konuda çok daha bilgili olan Mardin bu işi de layıkıyla yerine getirdi.

Kendisinin hayatının en büyük teklifi olarak anlattığı iş teklifi ise 19 lokanta ve gece kulübü sahibi İbrahim Doğudan’dan geldi. Doğudan, Mardin’den Tarabya Koyun'da her gün 5000 kişinin yemek yediğini ve bu 5000 kişinin kendi restoranlarında yemek yemesini istediğini söyledi. Bu iş Mardin’e enteresan gelse de 5000 kişinin listesini yaptı ve onlar için özel organizasyonlar ayarladı. Bu çalışmaları işe yaradı. Başarılarından istediği hazzı alan Betûl Mardin bütünüyle halkla ilişkiler alanında uzmanlaşmayı kafasına koydu. Akbank’ın halka ilişkilerini de her zaman yürüttü. Bunun için şehirleri dolaşıp Akbank şubelerini dolaştı, sorunları öğrendi, raporladı. Türkiye’de bu işi çok iyi yaptığına inandığı bir dönemde acaba uluslararası alanlarda ben bu işi çok iyi yapabilir miyim diye düşünmeye başladı. Bunun üzerine Londra’ya gitmeye kararı aldı. Londra’da bir şirketin halkla ilişkiler bölümünde çalışmaya başladı. Orada da başarılar elde eden Mardin 3 yılın sonunda İstanbul’a döndü. Ülkeye döndüğünde halkla ilişkilerle ilgilenen kişi sayısının arttığını gördü.

Türkiye Halkla İlişkiler Derneği’nin başkanı olduğu dönemde derneğin yalnızca Türkiye’de aktif olmasını içine sindiremeyen Mardin, İngiltere’deki halkla ilişkiler derneğinin başkanını Türkiye’ye konuşma yapması için davet etti. Ancak uluslararası bir etkinlik yapmanın zorlukları ile karşılaştı. Bazı ülkelerin üyelerinden baskı gördü ve Türkiye’nin komşularıyla iyi geçinmesinin önemini anladı. Buradaki tutumunun çok önemli olduğunu düşündü ve uluslararası bir toplantı düzenlemeye karar verdi. Toplantının konusunu da “Ülkelerin Komşularıyla Geçinmelerinde Halkla İlişkilerin Önemi” olarak belirledi. Bu toplantıya özellikle Türkiye’nin komşuları olmak üzere büyük bir katılım oldu. Toplantının Türkiye’nin turizmi açısından da büyük etkisi oldu.

Birkaç yıl sonra Hong Kong’daki bir toplantıya gittiğinde yaptığı konuşma sonunda sorduğu iki soru ile tüm dikkatleri üstüne çekti. Gelecek yıl Güney Afrika’da yapılan bu toplantıya katıldığında ise insanların “Mother!” diye seslendiğini gördü. Bunun üzerine dünyada halkla ilişkiler uzmanları ona “Anne” demeye başladı. Bu olay sonucunda “Uluslararası Halkla İlişkiler Derneği’nin” başkanı oldu. Dernek tarafından "Member Emeritus" dünyada sayılı kişilerde olan bu ödülle halkla ilişkilerde üstad olarak kabul edilir.


Tüm bunları başarmanın asla kolay olmadığını her zaman vurgulayan Betûl Mardin, çoğu kez dükkanlardan kovulmalar gibi sarsıcı birçok olay yaşadı. Ama kendisinin de tabiri ile “içindeki Güneş” asla sönmedi ve hedefine, başarılarına düz bir yolda ilerler gibi ilerledi. Ailesi köklü ve kalabalık bir aile olsa da o, o kalabalığın içinde tüm dünyanın örnek aldığı bir birey oldu.

Kaynaklar:

TEDx Talks

Halk tv röportaj

Biz10 tv

Cüneyt Özdemir- Soru Yorum programı


BENZER YAZILAR

Bomontiada: Bomonti Bira Fabrikaları’nın Dönüşüm Hikayesi

Türkiye’nin ilk bira fabrikası olan, İsviçreli Bomonti kardeşlerin kurduğu Bomonti Bira Fabrikaları’nın dönüşümü ne zaman, nasıl oldu?

JR The Artist

Dünyanın dört bir yanındaki güçlü kompozisyonlu sokak sanatıyla ünlü bir fotoğrafçı: JR The Artist


Paylaş