Namık Kemal ve Ziya Paşa
Namık Kemal ve Ziya Paşa şair kimlikleriyle birlikte, yaşadıkları dönemin gerektirdiği sorumluluğun bilincinde olan aydınlardır. Tek amaçları Osmanlı Devleti'nin Batılı devletleri yakalaması ve bu doğrultuda ilerlemesidir. Bunun gerçekleşmesi için Avrupa'ya giden iki aydının arasına edebiyatta eski ve yeni anlayışı girer.
Tartışma Nasıl Başladı?
Ziya Paşa ve Namık Kemal’in Londra'da Haziran 1868 yılından beri Hürriyet gazetesiyle süren birlikteliği, Namık Kemal’in İstanbul'a geri dönmek istemesiyle yani gazetenin 63. sayısına kadar devam eder.
Tanzimat sonrası Yenileşme döneminde ideolojiye dayalı edebiyat dendiğinde Namık Kemal hatırlanır. 1863 yılında Şinasi ile tanışmasından sonra toplumcu bir şair olan Namık Kemal; Türk tarihinde vatan, millet, hürriyet, fedakârlık ve kahramanlık gibi konulardan bilinçli olarak ilk kez söz eden şairdir.
Şinasi ile aynı nesilden gelen Ziya Paşa, 1860 sonrası edebiyatta onun kadar etkili olamamıştır. Bunun sebebi Ziya Paşa’nın doğrudan eski edebiyatı eleştirmek üzerine kaleme aldığı Şiir ve İnşa makalesi dışında, edebi anlamda yeniliğe açık bir tutum göstermemesinden kaynaklanır. Hayatının sonuna kadar divan şiiri nazım şekillerine ve biçimine bağlı kalmıştır.
Tartışma Nasıl Devam Etti?
Ziya Paşa, Harabat’ta, Osmanlıcanın zenginleşmesi gerektiğinden bahsederken aynı zamanda Divan Edebiyatı'nı över ve yeni edebiyatın Arapça ve Farsça üzerinden kurulması gerektiğine inanır.
Ziya Paşa'nın Harabat adını verdiği eserini yayınladığı sırada Magosa’da sürgünde olan Namık Kemal biraz da duygusal bir dille yazdığı Tahrib-i Harabat’ta: “Eskiyi hortlatıyorsun onu beraberce gömmeye azmetmiştik!” sözleriyle, Ziya Paşa’nın zevkini, savsakladığını düşündüğü yazılarını alaylı diliyle eleştirir.
Tahrib-i Harabat’ta Ziya Paşa’nın çelişkili ifadelerini Divan Edebiyatı temsilcileri vasıtasıyla şu sözlerle eleştirir,
Eskilerden Ahmed ve Necati
Gönlü kırık serseri ve Zati
Türkçe söyleyişe temel koymuşlar.
Gerçi temeli güzel koymuşlar.
Aynı düşünceyi Ta’kib te de sürdüren Namık Kemal Türk Edebiyatı'nın halen Acem Edebiyatı etkisinden çıkamadığı bir zaman da böyle bir antoloji yayımlamanın gençler için bir meyhane açmak kadar zararlı bir şey olabileceğini vurgulamıştır.
Bu iki şairin bir daha yolları kesişmemiş ve barışmamışlardır.
Ahmet Haşim ve Yahya Kemal
Ahmet Haşim’in Yahya Kemal ile yolları bir arkadaş grubuyla çıkardığı Dergâh dergisinde kesişiyor. Birlikte dergi için mesai ortaklığı yapıyorlar hatta Yahya Kemal, “Haşim büyük bir şairdir! diyecek kadar iyi bir dostluk kuruyorlar.
Tartışma Nasıl Başladı?
1912 de Fecr-i Aticiler arasına katılan Ahmet Haşim şiirlerinden dolayı eleştirilere maruz kaldı. Yahya Kemal de, Ahmet Haşim’i eleştirmekten geri kalmadı. Yahya Kemal, Ahmet Haşim’in sembolizmi bilmediğini ve saf şiiri kendisinden öğrendiğini söyledi. Yahya Kemal eleştirisini şu sözlerle gerçekleştirmiştir, “Sayemde bizim lisanımızda sade Türkçe söylemeyi anladı. Fakat asıl mesele Türkçenin estetiğini bulmakta idi. İşte Haşim buna erişemedi. Bizim lisana aklı erseydi, Piyale’yi: Gül rengine aldanma yanarsın/ El sürme ateştir bu piyale gibi bir söyleyişle söylerdi.” (Uysal, 1972: 78).1
Tartışma Nasıl Devam Etti?
Yahya Kemal’in “Haşim hiç şair değildir!” sözleri üzerine amansız çekişme Ahmet Haşim’in ölümüne kadar devam ediyor. Yahya Kemal “Ben bu değerli şairi müdafaa eder ve hafızamdaki şiirlerinden bazılarını okurdum. Buna tahammül edemez, kendisi sözü alır, Haşim’in mısralarını, hatırlayamamış gibi, vezinlerini bozarak okur, bir iki defa, derdi, şairliğe yaklaşmıştı, kendisine bu yolda git dedim, hain, onu ben yanlış yola sevk ediyorum sanarak saçma sapan buluşlarını takip etti ve neticede bir şey olamadı; esprileri de kendine göredir: Bana Nişli Agâh dermiş; onun bu sözünden, söylendiği andan itibaren hiç kimsenin hafızasında bir şey kalmamıştır; ama ben onun için Arap Haşim dedim, şimdi herkes onu öyle tanır.” (Uysal, 1972:78)
Yahya Kemal’in eleştirileri, Ahmet Haşim öldükten sonra alevlenerek devam ediyor. Ahmet Haşim, Yahya Kemal’in bu u dönüşünü çok önceden sezmiş gibi Piyale kitabına ön söz olarak koyduğu yazıda, şiirle ilgili düşüncelerini söylerken başkalarını hedef alarak, şunları söylüyor: “Düşünüş ayrılığından dolayı hakaret, öteden beri bizde kullanılan aşınmış bir silahtır ki, şerefsiz bir miras halinde, aynı cinsten kalem sahipleri arasında batından batına (kuşaktan kuşağa) intikal eder.”(Haşim, 1926, Piyale).2
Sonuç:
Divan Edebiyatı'ndan devralınan hicviye türü, tarihte önce nazım (şiir) kültürüyle, Tanzimat Dönemi'yle birlikte hem nazım hem de nesirle (düzyazı) zenginleşerek günümüze kadar ulaştı. Son zamanlarda şiirin geniş kitleler üzerindeki etkisini yitirmesiyle hicviye de yerini düz yazıya bırakarak aydınlar arasında geçen tartışmalarda kullanıldı. Halen devam ettiğini bildiğimiz kalem atışmaları, edebi tür olmaktan çok, yazılı kavga kültürünün bir ürünü haline gelmiştir.
Kaynakça
[1] Sermet Sami Uysal, İşte Gerçek Yahya Kemal, İnkılap ve Aka Kit., İstanbul 1972, s. 78
[2]"Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar”, Piyale, 1926
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/173129
https://www.artfulliving.com.tr/edebiyat/turk-siirinde-ahmet-hasim-yahya-kemal-kavgasi-i-581
https://www.ensonhaber.com/kitap/edebiyatimizdan-unlu-sair-ve-yazarlarin-atismalari
BENZER YAZILAR
Behrengi Masalları: Bir Satırında Bin Anlam
Küçük Kara Balık’ın hümanist yazarı Samed Behrengi ve özgürlük dolu masalları.
Moliere: Hayatı, Kişiliği, Eserleri ve Hiciv Sanatı
Başkaldırı niteliği taşıyan hayatı, yüzyıllardır sahnelenen oyunları ve hiciv sanatı ile tepkilerin odağı olan yazar; Molière.