Ali Tabrizi, Lucy Tabrizi ve Kip Andersen'ın yapımcılığını üstlendiği Seaspiracy belgeseli, günümüzde okyanusta yaşanan problemleri teker teker irdeleyerek izleyiciye sunuyor. Araştırmacı Ali'nin okyanuslardaki plastik atıklar ile başlayan cevap bulma yolculuğu, yol boyunca şekillenerek birçok başka probleme de değinip bilinmeyenlere ışık tutuyor. IMBD puanı 8.4 olan belgesel genel olarak izleyiciler tarafından beğenilmiş ve "şok edici" olarak tasvir edilmiştir. Bu yazıda belgeselde değinilen ana başlıklar tanıtılacaktır. Belgeseli Netflix platformu üzerinden izleyebilirsiniz.
Seaspiracy Fragman
Denizlerdeki Plastik Atıklar
Belgeselin gösterdiği ilk şok edici imgelerden biri, karaya vurmuş balinaların midesinden çıkan plastik parçaları oluyor. Belgesel insanlık olarak plastik kullanımımızın denizlerde yol açtığı tahribatları tüm çıplaklığı ile gözler önüne seriyor.
Günümüzde her dakika denize bir çöp kamyonu dolusu plastik atık boşaltılıyor. Bu atıklar zaten denizlerde yüzmekte olan 150 milyon tondan fazla çöpe karışıyor. Ayrıca bu plastik atıklar zamanla mikroplastik deniler küçük parçalara ayrışıyor ve mikroplastikler artık tüm deniz canlılarının vücuduna giriyor.
Plastik kullanımının hayranlık duyduğu okyanuslara verdiği zararı anlayan anlatıcı, tek kullanımlık plastik ürünleri kullanmayı bırakıyor, sahilleri temizlemeye başlıyor ve çevresindeki insanları bu konuda bilgilendirmeye başlıyor.
Hedeflenmeyen Av
Endüstriyel balıkçılıkta kullanılan devasa ağlara tüketim için avlanan balıklarla birlikte denizlerdeki; kaplumbağa, köpek balığı, yunuslar, balinalar ve foklar gibi pazarda et olarak talep görmeyen hayvanlar da takılıyor. Bu hayvanlara "Hedeflenmeyen av" deniliyor.
Tahminlere göre avlanan deniz canlılarının %40'ı hedeflenmeyen av olarak suya geri atılıyor ve birçoğu suya değmeden ölüyor. Balıkçılık endüstrisi her yıl 300.000'den fazla yunus ve balinayı hedeflenmeyen av olarak öldürüyor. Ayrıca yunuslar fazla balık tükettikleri gerekçesiyle balıkçılar tarafından, tutabilecekleri balık sayısı azalmasın diye kasten öldürülüyor.
Örnek olarak; sadece İzlanda'daki küçük bir balıkçılık tesisinde, balıklarla birlikte 900 kadar fok ve 5000 küsür martı ağlara takılmış. Tüm okyanuslar hesaba katılırsa sayılar inanılmaz derecede büyüyor.
Her yıl yaklaşık 50 milyon köpek balığı balık ağlarına takılıyor. Köpek balığı yüzgecinin çorbası bir statü sembolü olduğundan, köpek balıkları denize tekrar atılmadan önce yüzgeçleri kesiliyor.
Endüstriyel Balıkçılık
Tek kullanımlık plastikler ile başladığı yolculuğunda endüstriyel balıkçılık gerçeğiyle yüzleşen anlatıcı, denizlerdeki atıkların %46'sının balık ağları olduğunu ve balıkçılık temelli çöplerin genelin %50'sinden fazlasını oluşturduğunu öğreniyor. Yakaladığı deniz canlıları ile birlikte deniz tabanındaki ekosistemleri yok eden dev balık ağlarının neden olduğu hasarı ve bunun yol açtığı sorunları öğreniyor.
Çevreci ve araştırmacı yazar George Monbiot, plastik kullanımını tamamen bıraksak bile hala ekosistemleri yok etmeye devam edeceğimizi çünkü ticari balıkçılığın yol açtığı hasarın plastik ve hatta petrol kirliliğinden bile çok daha tehlikeli olduğunu söylüyor.
Deniz bilimci Prof. Callum Roberts buna örnek olarak Meksika Körfezi kazasını örnek veriyor. Kazadan sonra uzun süre devam eden petrol sızıntısı yüzünden ölen hayvanları örnek gösteren Roberts, kazanın sebep olduğu petrol sızıntısı yüzünden 3 ayda ölen hayvan sayısının, Meksika körfezinde bir günde avlanarak öldürülen balıklarla kıyaslandığında ne kadar küçük kaldığını vurguluyor.
Deniz Ürünü Güvenlik Sertifikaları
Hedeflenmeyen avları azaltmak için 100'den fazla balıkçılık yönetmeliği olsa da denizlerde sayıları 4.5 milyonu bulan balıkçı tekneleriyle bunun önüne geçmek imkansız hale geliyor. Sürdürülebilir balıkçılık sertifikalarının güvenilirliği konunun uzmanları ve bizzat şirket çalışanları tarafından sınanıyor. Çalışanlar her gemi için hedeflenmeyen avları kontrol etmenin imkansız olduğunu, bu konuda gemi kaptanının beyanının esas olduğunu söylüyor. Anlatıcı, güvenilirlik vaadeden sertifikaların asıl amacından ziyade nasıl bir pazarlama aracına dönüştüğünü gösteriyor.
İklim Değişikliği ve Okyanuslar
Deniz ekosistemlerinin karbon emisyonunu azaltmaktaki etkisinin ormanlardan 20 kat daha fazla olduğunu, dünyadaki karbondioksitin %93'ünün okyanuslarda depolandığını ve bu ekosistemin %1'inin bile kaybolmasının 97 milyon arabanın karbon emisyonuna denk geliyor olmasını vurgulayan belgesel, eğer iklim kriziyle savaşılmak isteniyorsa denizlerin göz ardı edilmemesi gerektiğini söylüyor. Aynı zamanda tahribat bu şekilde devam ederse uzmanlar 2050 yılına kadar mercan resiflerinin %90'ının yok olacağını öngörüyor.
Afrika Kıtasında Balıkçılık
Anlatıcı Afrika kıyılarının Avrupalı ülkeler tarafından kaçak avcılık ile nasıl sömürüldüğünü de gözler önüne seriyor. Dev balıkçılık gemileri yüzünden avlayacak balık bulamayan yerli halkların karada buldukları vahşi hayvanları öldürüp yemesi ve bunun sonucunda yaşanan ebola gibi zoonotik hastalık ve salgınları anlatıyor.
Denizlerde Kölelik
Anlatıcı, özellikle Tayland gibi gelişmekte olan Güney Asya ülkelerinde hala devam eden balıkçılıkta kullanılan köle sorununa ışık tutuyor. Köle gemisinden kaçmış insanlarla röportaj yapıyor ve hayatları pahasına çalıştırılan bu insanların içinde yaşadığı koşulları gün yüzüne çıkarıyor.
Balık Çiftlikleri
Daha sürdürülebilir bir yöntem arayışında olan anlatıcı balık çiftlikleriyle karşılaşınca aradığını bulduğunu düşünsede aslında bunun da göründüğü kadar sürdürülebilir olmadığını farkediyor. Balık çiftliklerindeki hayvanlar yine balıkla beslendiğinden balık çiftliği endüstrisinin de balıkçılıktan bir farkı olmadığını anlıyor.
Normalde kilometrelerce mesafeler yüzmesi gereken canlıların binlercesinin tek bir yere kapatılmasıyla oluşturulan sağlıksız ortamlara tanık olan anlatıcı, balık çiftliklerinin de sürdürülebilirikten ne kadar uzak olduğunu öğreniyor.
Deniz Ürünleri ve Sağlık
Bir balina avına tanık olan anlatıcı, belgesel boyunca endüstriyel balıkçılık ve sürdürülebilirlik gibi konulara odaklandığını ancak bir noktayı gözden kaçırdığını farkediyor; balıkların da acıya duyarlı canlılar olduğu gerçeği. Bundan yola çıkarak "How Not to Die" kitabının yazarı Dr. Michael Greger'a danışıyor. Balık yemenin sağlıklı bir diyetin vazgeçilmez bir parçası olduğunu düşündüğünü ve deniz ürünleri yemeyi bırakırsa ne olacağını soruyor. Dr. Greger yanıt olarak eğer deniz ürünleri tüketmeyi bırakırsa toksik ağır metalleri vücuduna almayacağını, civa dioksinler, poliklorlü bifeniller gibi kalıtıcı organik kirleticileri tüketmemiş olacağını söylüyor. Akla gelebilecek her endüstriyel kirleticinin eninde sonunda suya karıştığını söyleyen Dr. Greger doğal olarak bu kirleticilerin en çok balıklarda bulunduğunu söyüyor.
Omega-3 yağ asitleri için balık tüketmenin saçma olduğunu söyleyen doktor, omega-3 ile birlikte birçok zararlı maddeyi de vücüdumuza aldığımızı söylüyor. Ayrıca, Omega 3'ün aslında algler tarafından üretildiğini, balıkların da Omega 3 yağ asitlerini dolaylı yoldan aldığını anlatıyor. Çözüm olarak ise bitkisel alternatifleri öneriyor.
İnsanlar olarak sürdürdüğümüz alışkanlıkların yol açtığı sorunları göz önüne alan belgesel, plastik kullanımı ile çıktığı yolda, bireysel olarak plastik kullanımını azaltmanın yanı sıra tahribatı azaltmanın en etkili yolunun balık tüketmemek olduğu sonucuna varıyor. Okyanusun tekrar eski canlılığa kavuşmasının ancak okyanusların büyük bölümünün ticari balıkçılığa kapatılmasıyla mümkün olabileceğini söylüyor.
Kaynak:
BENZER YAZILAR
Sen Aydınlatırsın Geceyi
“İnsan endişeden yaratılmıştır” Euripides. Onur Ünlü'nün en iyi filmlerimden biri olan ''Sen Aydınlatırsın Geceyi'' filmini ve anlatılmak istenenleri inceledik.
Six Feet Under
Hayatları bu kadar ölümle çevrili bir ailenin yaşam öyküsü.