Servet-i Fünun dönemindeki sosyal hayata ayna olan Mai ve Siyah romanının incelemesi.

Aile bireylerinin dayanağı olan babalarının vefat etmesiyle geçim sorumlulukları Ahmed Cemil'in omuzlarına yıkılır. İş bulma sıkıntısını ve Ahmed Cemil’in verdiği yaşam mücadelesini anlatan muazzam bir Türk romanıdır Mai ve Siyah. Ahmed Cemil karakteri Servet-i Fünun dönemi şair ve yazarların çektiği geçim ve iş ortamı sıkıntılarını yaşayan bir karakterdir. Bu nedenle Servet-i Fünun dönemindeki sosyal hayata ayna olmaktadır. Hayatının iyilikten kötülüğe gidişini, insan umutlarının nasıl karardığını ustalıkla kaleme alan bir Halit Ziya Uşaklıgil romanıdır.

Halid Ziya Uşaklıgil Kimdir? 

Halid Ziya Uşaklıgil, çoğunlukla Aşk-ı Memnu romanı ile bilinen, Servet-i Fünun edebiyatının en önemli nesir yazarlarındandır. Halid Ziya, 1865 senesinde İstanbul’da hayata başlamıştır. İstanbul’dan İzmir’e taşınmış ve burada eğitimini sürdürmüştür. Kendini, Fransızca ve İtalyancada geliştirmiştir.

Türk Edebiyatı'da kendini geliştirirken Fransızca ve İtalyancadan çeviriler yapmıştır. Jean Racine’in Le Thebaide eseri, Halid Ziya’nın kitap olarak yayımlanan ilk çevirisidir. Nesir alanında oldukça ustalaşarak Türk halkına ve Türk Edebiyatı'na unutulmaz eserler kazandıran Halid Ziya, 1945 yılında Yeşilköy’de hayatını kaybetmiştir.

Mai ve Siyah Romanı, Konusu ve Özeti

Mir’at-ı Şuun’un imtiyaz sahibi olan Hüseyin Baha Efendi ziyafet verir. Ahmed Cemil yemek sofrasında dalgın bir şekilde sigarasını içer. Raci ve Said kendi aralarında eski şiiri savunurken Ahmed Cemil’in yeni şiiri savunan en yakın arkadaşı Hüseyin Nazmi hakkında atıp tutarlar. Ahmed Cemil suskunluğunu sona erdirerek Raci ile sakince tartışmaya başlar. Kindar ve kıskanç olan Raci bu tartışma sonrası kızarıp bozarır ve Ahmed Cemil’e daha fazla kin tutar. Ahmed Cemil’de Raci’ye karşı nefret duyar.

Ahmed Cemil izin isteyerek masadan kalkar ve kalktığı anda ruhu rahatlar. İnsanlardan uzakta bir yere giderek manzarayı izlemeye başlar. Manzara ile birlikte çalınan Waldteufel’in ünlü valsi onu gevşeterek hayallere daldırır. “Bakınız, işte gözlerinin önünde gördüğü bu şeyler; başının üzerine açılan bu gökyüzünde, yazın şu sıcak gecesine özgü bir buğuyla örtülü sanılan bu mailikler içinde titriyormuş, dalgalanıyormuş gibi görünen bütün bu yıldız alayları, bunlar bir bârân-ı elmas değil mi?” (Uşaklıgil, 2016: 33).

Mir’at-ı Şuun’a girmeden önce başından çok şeyler geçmiştir. Ahmed Cemil’in babası ailesine çok iyi bakan bir avukattır. Avukat olmasına rağmen edebiyata ilgi duymaktadır. Ahmed Cemil ile en iyi arkadaşı Hüseyin Nazmi, okulu bitirip ünlü bir edebiyatçı olmayı hayal ederler.

Fakat Ahmed Cemil’in babasının vefatıyla okulu ikinci plana atarak ailesine bakmaya başlar. Hem sevdiği işi yapmak istemesi hem de ailesini geçindirmekte zorlanan Ahmed Cemil, bu sorumluklar altında ezilmeye başlar. Ama içinde hala umut ve hayali yaşamaya devam etmektedir.

Kitapçılara çeviri yapar ve çok az bir para alır. Sıkıntıları bir süre devam ettikten sonra Mir’at-ı Şuun gazetesinde çalışmaya başlar. İş arkadaşı Ali Şekib sayesinde özel ders verir. Geçim sıkıntıları yavaş yavaş çözülmüştür ve Ahmed Cemil annesinin ve kız kardeşi İkbal’in mutlu olmasını gördüğünde çok mutlu olur. Ahmed Cemil, özel ders, gazetede ve okulu aynı anda sürdürdüğü için çok bitkin düşer. Eskiden kahkahanın eksik olmadığı sofraya bile oturacak hali kalmamıştır.

Bir gün matbaaya bir kadın gelerek Raci’yi sorar ve günlerce eve gelmediğini söyler. Bunun üzerine Ahmed Cemil ve Şevki Efendi, Raci’yi bulmak için Beyoğlu’ndaki eğlence mekânına girer. Raci’yi orada perişan halde görürler. Mekânda çalışan sevgilisini başka erkeklerin masasında görmek Raci’yi kahreder. Ahmed Cemil ise evde bekleyen Raci’nin karısına üzülür.

Bir gün Hüseyin Nazmi, Ahmed Cemil’e not göndererek onu köşküne çağırır. Ahmed Cemil ziyarete köşklerine gider ve Lamia’nın piyano çalışından etkilenir ve ona karşı duygular beslemeye başlar. Bu duyguları Lamia’ya açamaz çünkü aralarında maddi farklılıklar vardır. Kendisi bu duygulara düşmüş iken kız kardeşi İkbal’in evlenme çağı gelmiştir bunu kabullenmek istemeyen Ahmed Cemil İkbal’e soğuk davranmaya başlar.

İkbal’e matbaanın müdürü Tevfik Bey’in oğlunu önerirler. Bu konu hakkında içinde huzursuzluk olur Ahmed Cemil’in ve bu evliliğin olmamasını içten içe ister. Fakat İkbal evlenmek istediğini belli eder bunun üzerine Ahmed Cemil, Vehbi Bey ile evlenmesine müsaade eder. Sofralarında başka bir insanın olmasını kaldıramayan Ahmed Cemil hep suskun durur.

Kardeşinin mutsuz olduğunu fark edemez. Vehbi Bey evde içki içmeye başlar ve evin hizmetçisi olan Seher’e sarkıntılık eder. Vehbi Bey’in babası Tevfik Bey bir gece felç geçirir ve Vehbi Bey matbaa yönetimini devralır. Bu devalımdan sonra matbaada huzur kalmaz, Ali Şekib işten kovulur ve kendine kâğıt dükkânı açar.

Vehbi Bey, Ahmed Cemil’i kandırarak matbaaya makine aldırmıştır ve borçları Ahmed Cemil’e kalmıştır. Tüm bu olumsuzlukların arasında Ahmed Cemil’e hayal kurduran tek bir olay vardır o da Lamia’ya olan aşkı. Bu aşk Ahmed Cemil’in bitirdiği şiir kitabının Hüseyin Nazmi’nin evinde bir yemekle okunurken Lamia’nın bu şiirleri gizlice dinlemesiyle büyür.

Bu güzel olay ardından eve gidince tüm mutluluğu bozulur. Vehbi Bey’in eve çok az sıklıkla uğradığını, sürekli sarhoş olduğunu ve başka kadınlarla ilişkisi olduğunu öğrenir. Vehbi Bey çıkan bir yazı yüzünden başyazarlığı Ahmed Cemil’den alır bunun üzerine ikisi tartışır. Bir akşam İkbal ve Vehbi Bey çok büyük kavga ederler ve İkbal’e vurur. İkbal yere düşer ve Vehbi Bey evden koşarak kaçar. İkbal aldığı darbe yüzünden vefat eder.

Ahmed Cemil, İkbal’in ölümü üzerine toparlamaz, eski neşesi kaybolur ve güzel yüzü solar. Hüseyin Nazmi, Ahmed Cemil’i aldığı terfi için köşküne vedalaşmaya çağırır. Köşke geldiğinde Lamia’yı görünce gözleri ışıldar ve son umut ışıkları canlanmaya başlar. Bu uzun sürmez, Lamia’ya talip çıktığını ve evleneceğini öğrenir. Bunun üzerine Ahmed Cemil’in umutlarını simgeleyen mai siyaha dönmüştür. Annesi ve Seher ile bu kötülük şehrinden uzaklaşır.

“Birden, bu siyah gecenin karşısında aklına bir başka gecenin hatırası geldi. Ta hülya hayatının başlangıcında, umutlarının parlaklık zamanında Tepebaşı Bahçesi’nde Haliç’e bakarak seyrettiği mai geceyle o bârân-ı elması hatırladı. Gözlerinin önünde o mai geceyle bu siyah gece karşılaştı: Mai ve siyah... Ah! Biçare, hırpalanmış, ezilmiş hayat! Mai bir geceyle siyah bir gece arasında geçen şu nasipsiz, bahtsız ömür! Bir bârân-ı elmas altında açılarak şimdi bir bârân-ı dürr-i siyahın altında gömülen o emel çiçekleri!” (Uşaklıgil, 2016: 314).

Ahmed Cemil’in umutlarının ölmesiyle roman son bulur.

Mai ve Siyah Ne Anlatıyor? Hangi Döneme Ait

Halit Ziya Uşaklıgil, bu romanda Servet-i Fünun dönemi yazarlarının yaşadığı sıkıntıları anlatır. Osmanlı Devleti’nin sıkıntılarını ve kötü ilerleyişini göstermenin o dönemdeki yolu edebi eserlerdir. Halit Ziya bu yolu kullanarak bu kötü gidişatı Mai ve Siyah’da göstermiştir. Romandaki Raci eskiyi savunan şairleri temsil ederken yeniyi savunan Ahmed Cemil’dir. Bu iki karakterle dönemin eski-yeni tartışması yapılır. Mai ve Siyah’ın bize asıl anlatmak istediği hayaller, umutlar ve bunların nasıl söndüğüdür. Mai umudu anlatırken siyah bu umutların söndüğünü, yitirildiğini anlatır.

Yitirilen Umutlar ve Hayaller

Ahmed Cemil dönemin Servet-i Fünun yazarlarını yansıtsa da dönemin çok ötesinde bir karakterdir. Edebiyatımızda yitirilen hayaller denilince Ahmed Cemil aklımıza gelen ilk kişidir. Babasının vefatından önce gerçekleştirmek istediği hayalleri olan bir gençtir. Ama babasının vefatından sonra kırılma noktası olur. Yaşından çok büyük sorumluluk alır. Bu sorumluluk altında ezilir. Kim olsa ezilmez ki? Çağın çok ötesinde olan bu kitabın okuyucuları da Ahmed Cemil ile sıkıntıya girer ve onunla birlikte üzülür.

Hayatın maviliği giderek koyulaşır. Bu mavilik kardeşinin vefatıyla siyaha döner. Artık hiç umudu kalmayan Ahmed Cemil bize ruhunu açar. Ahmed Cemil ne kadar uğraşsa da çevresindeki yaşayan kötü şahıslar ondan bu umutları tek tek söküp alırlar. Halit Ziya, bu karakter ile edebiyatta tarihe geçmiştir. Bu romanı okuyan herkes Ahmed Cemil’de kendinden parçalar bulacaktır. Tamer Erdoğan’ın “Sönen hayaller ya da Ahmed Cemil” ifadesi Ahmed Cemil karakterini en iyi yansıtan ifadelerden biridir.

Mai ve Siyah Neden Okunmalı?

Romanın başlangıcından itibaren betimlemeler ve benzersiz olan tamlamalar sizi ele geçirecek. Romanı elinizden düşürmek istemeyeceksiniz. Ahmed Cemil ile birlikte yaşam mücadelesi verecek, hayaller kurup umutlanacak, âşık olacaksınız. Onun ruhunun derinliklerine inerek hayal kırıklığını yaşayacaksınız.

Mavi ve umutlu bir hayatın nasıl solduğuna şahit olacaksınız. Bu romanı okurken kendi duygularınıza hâkim olamayacaksınız. Ahmed Cemil ne yaşıyorsa kendi kalbinizde bu duyguları iyisiyle kötüsüyle hissedeceksiniz. En önemlisi Ahmed Cemil’de kendinizi bulacak belki de kendiniz için ağlayacaksınız. Romanı bitirip kapağını kapattığınızda onu unutamayacaksınız. Ahmed Cemil’i hep kalbinizde taşıyacağınızı umuyoruz. Keyifli okumalar.


BENZER YAZILAR

Olağanüstü Bir Gece-Stefan Zweig

Olağanüstü Bir Gece kitabının konusu, özeti ve yazarı hakkında ufak bir biyografi.


Paylaş