Yunan Mitolojisinde çiçeklerin yaratılış mitleri, mitolojik karakterler ile iç içe geçmiş hikayeler.

Dünya üzerindeki birçok kültür, tarih boyunca çiçeklere kendi fikirlerine göre anlamlar yüklemişler. Baharın gelişiyle kimi zaman hayatı kimi zaman da kısa ömürleriyle ölümü simgeleyen çiçekler hakkında çağlar boyu hikayeler anlatılmış. Bu yazımızda çiçekler hakkında anlatılmış hikaye ve mitlerin birkaçını okuyucularımızla buluşturuyoruz.

Çiçeklerin Mitolojik Hikayeleri

Orchis (Orkide) 

Bir su perisinin ve bir satirin oğlu olan yarı tanrı Orchis, ormanda dolaşırken Dionysos festivaline denk gelmiş ve festivale katılmış. Ancak çok fazla içki içen Orchis, sarhoş olup rahibelerden birine tecavüz etmiş. Böylesine büyük bir günahın bedeli olarak tanrılar onu vahşi hayvanların önüne atarak cezalandırmış. Hayvanlar tarafından bedeni paramparça edilen Orchis'in vücudunun parçalarının düştüğü yerde orkide çiçekleri yeşermiş. 

Denir ki orkide çiçeği Orchis'in güzelliğini temsil ederken çift soğanlı kökleri Orchis'in işlediği günahı temsil edermiş. 

Gül 

Bir gün Çiçek Tanrıçası Chloris ormanda dolaşırken, nefes kesici güzellikteki bir su perisinin cansız bedenini bulmuş. Böylesine eşsiz bir güzelliğin ölmesine üzülen Chloris perinin ölü bedenini bir çiçeğe çevirmiş. Güzellik Tanrıçası Aphrodite'i ve Şarap Tanrısı Dionysos'u yardıma çağırmış. Aphrodite çiçeğe güzelliğini verirken, Dionysos çiçeğe güzel kokulu nektarını vermiş. Ayrıca Batı Rüzgarı Tanrısı Zephyrus bulutlara üflemiş ki Güneş Tanrısı Apollon'un ışığı çiçeği beslesin ve büyütebilsin. Böylece "Çiçeklerin Kraliçesi" olarak adlandırılan gül yaratılmış.  

Hyacinthus (Sümbül) 

Güzelliği ile nam salmış olan Sparta Prensi Hyacinthus, hem güneş tanrısı Apollon hem de Batı Rüzgarı Tanrısı Zephyrus tarafından arzulanan bir gençmiş.  Hyacinthus’a olan ilgileri Zephyrus ve Apollon arasında bir rekabet yaratmış ve iki tanrı Hyacinthus’un sevgisi için birbirini kıskanır olmuş.  

Bir gün Apollon Hyacinthus'a disk atmayı öğretirken onları izleyen Zephyrus, Hyacinthus’u kıskandığı için Apollon'un attığı diske üflemiş ve disk Hyacinthus'un başına isabet ederek onu öldürmüş. Kaybettiği aşkının ardından ağlayan Apollon'un gözyaşları Hyacinthus’un kanının üzerine dökülmüş ve gözyaşı ile kanın birleştiği yerlerden sümbül çiçekleri yeşermiş. 

Narcissus (Nergis) 

Liriope, güzeller güzeli bir çocuk doğurmuş ve doğumdan sonra kahin Tiresias’ın yanına gitmiş. Kahin Tiresias, Liriope’ye eğer Narcissus kendisini hiç görmez ise uzun bir yaşam süreceğini söylemiş. 

Narcissus büyüdüğünde o kadar güzel bir genç olmuş ki onu bir kez gören gönlünü ona kaptırırmış. Ancak Narcissus hiçbirini kendine layık görmüyor ve hiçbirine yüz vermiyormuş. 

Dağ perilerinden Echo da Narcissus’un aşıklarından biriymiş. Günlerce kendini ona göstermek için çevresinde dolanıp durmuş ancak Narcissus onu fark etmemiş. En sonunda sessizliğe dayanamayarak konuşmaya karar vermiş. Ancak Tanrıça Hera tarafından lanetlendiği için Echo konuşamıyor, sadece kendisine söylenen son sözü tekrar edebiliyormuş. Yine de eğer Narcissus onu görüp güzel şeyler söylerse bunları tekrar edip aşkını ilan etme planlarıyla Narcissus’un karşısına çıkmış. 

Narcissus tıpkı diğer herkese yaptığı gibi Echo’nun güzelliğine de tepkisiz kalmış ve ona yüz vermemiş. Bundan sonra Echo üzüntüden ne yapacağını bilmez halde uzaklaşıp gitmiş. Ancak Narcissus için aşkı bitmemiş ve yine sürekli onu izler dururmuş. 

Narcissus’un davranışlarından haberdar olan Tanrıça Nemesis onu cezalandırmak istemiş. Bir gün Narcissus ormanda dolaşırken su içmek için göle eğilmiş ve kendi yansımasını görmüş. Karşısındaki güzelliğe o kadar hayran olmuş ki su başından ayrılmak istememiş. Günlerce kendi yansımasına bakmış durmuş, dokunmak istemiş dokunamamış, konuşmaya çalışmış konuşamamış ve sanki bir başkasıymış gibi yansımasına aşık olmuş. En sonunda ayrılamadığı göletin başında kederinden yitip gitmiş ve vücudu nergis çiçeğine dönüşmüş. 

Echo ise Narcissus’un göletin başında beklediğini ve yavaş yavaş öldüğünü görse de tek kelime edememiş. Narcissus öldükten sonra yürüyüp dağları ve mağaraları dolaşmış. Kederinden ne bir damla su içmiş ne de tek lokma yemek yemiş. Böylece o da en sonunda ölüp doğaya karışmış ve birisi ne zaman dağlara ve mağaralara seslense cevap vermiş. 

Mitolojide Karanfil (Dianthus) 

Karanfil çiçeğine Dianthus ismini Yunan botanikçi Theophrastus, “Dios”(Tanrı) ve “Anthos” (Çiçek) kelimelerinden türeterek vermiştir. Çiçeğin Artemis mitlerinden çıktığı söylense de hikayenin birkaç farklı versiyonu bulunmaktadır. 

Hikayenin bir versiyonuna göre, Ay ve Avcılık Tanrıçası Artemis bir gün verimsiz geçen bir avdan morali bozuk bir biçimde eve dönmektedir. Yol üzerinde flüt çalan bir çobanla karşılaşır ve ani öfkeyle çobanın müziğinin av hayvanlarını kaçırdığını düşünür ve başarısız geçen av için çobanı suçlar.

Bu yüzden Artemis çobana saldırır ve onun gözlerini yerinden çıkartır. Ancak öfkesi geçtikten sonra pişman olur ve öyle vicdan azabı çeker ki gözlerin düştüğü yerde kırmızı karanfil çiçekleri yeşerir. 

Astraea (Yıldızpatı) 

Deucalion ve Tufan hikayesinde, tanrıların tanrısı Zeus yoldan çıkmış insanları yok etmek için tufan gönderdiğinde; adalet, masumiyet ve saflık tanrıçası Astraea, insanlığın bu durumuna çok üzülmüş. Hatta o kadar üzülmüş ki bir yıldıza dönüşüp dünyadan uzaklaşmak istemiş. 

Astraea’nın dileği kabul olmuş ve gökyüzünde bir yıldıza dönüşmüş. Ancak sular geri çekilince ve dünyanın aldığı hasar gözler önüne serilince Astraea ölen tüm canlılar için ağlamış. Astraea ağlarken de yeryüzüne düşen gözyaşlarından yıldızpatı çiçekleri yeşermiş. 

Başka bir mite göre ise; Kral Aegeus’un oğlu Theseus Minotaur’u öldürmek için yolculuğa çıktığında babasına, eğer görevinde başarılı olursa gemisinin siyah yelkenlerini beyaz renk ile değiştirip galibiyetini herkese duyuracağını söylemiş.

Ancak Theseus yolculuğundan başarılı bir şekilde dönse de yolda yelkenlerin rengini değiştirmeyi unutmuş ve siyah yelkenlilerle şehre geri gelmiş. Siyah yelkenleri görünce oğlunun başarısız olduğunu ve öldüğünü düşünen Kral Aegeus, acıya dayanamayarak intihar etmiş. Ve denilir ki kanının döküldüğü yerden yıldızpatı yeşermiş. 

Campanula (Çan çiçeği) 

Efsaneye göre, aşk ve güzellik tanrıçası Aphrodite, bakana güzellikten başka bir şey göstermeyen sihirli aynasını kaybetmiş. Kaybolan sihirli aynayı fakir bir çoban çocuk bulmuş. Aphrodite, oğlu Eros’a gidip aynayı almasını söylemiş. Ancak aynadaki görüntüsü karşısında büyülenen çocuk aynayı vermeye gönüllü olmamış. Bu yüzden aynayı zorla almaya çalışan Eros yanlışlıkla aynayı kırmış ve ayna binlerce parçaya bölünmüş. Aynanın parçalarının düştüğü her yerde de çan çiçeği yeşermiş. 

Delphinium (Hezaren) 

İlyada destanının sonlarına doğru, Achilles, Paris tarafından öldürülünce Ajax ve Odysseus, Achilles’in cesedini almak ve Patroclus’un yanına gömmek için Truvalılarla savaşırlar. Ajax büyük kalkanıyla Achilles’i taşırken Odysseus da onlara engel olmak isteyen Truva’lılarla savaşır. Görevlerinde başarılı olurlar ve Achilles’e cenaze töreni düzenlerler. Cenaze töreninden sonra Achilles’in Olympus dağında Hephaestus tarafından dövülmüş büyülü zırhını kimin alması gerektiği konusunda anlaşamazlar ve tartışma çıkar. Ajax, savaştaki uğraşlarını ve ne kadar güçlü olduğunu öne sürerek zırhı kendisinin hakettiğini söyler. Ancak Odysseus tatlı diliyle ve Athena’nın yardımıyla konsey üyelerini ikna eder ve zırh kendisine verilir. Bu karar karşısında perişan olan Ajax kılıcını kendi göğsüne saplayarak intihar eder. Dökülen kanlarından ise hezaren çiçekleri yeşerir. 

Zambak Mitolojik Hikayesi

Tüm zamanların en sadakatsiz kocası olan Zeus’un, yalnızca bir ölümlü olan Alceme ile olan ilişkisinden Hercules doğmuş. Zeus ise ölümlü bir kadının sütünün yarı-tanrı olan oğlunu besleyemeyeceğini düşünmüş. Ancak karısı Hera’ya gidip gayrimeşru çocuğunu emzirmesini isteyemeyeceği için başka yollar düşünmeye başlamış. 

Zeus, Hera’nın uyumasını beklemiş ve Hera derin derin uyurken oğlu Hercules’i, sütünü içmesi için Hera’nın göğsüne yerleştirmiş. Ancak Hera, Hercules göğsündeyken uyanmış ve bebeği tuttuğu gibi fırlatmış. Göğüslerinden saçılan sütü Samanyolu galaksisini (Milky Way), yeryüzüne düşen birkaç damla da zambak çiçeklerini oluşturmuş.  

Ayçiçeği-Mitolojik Hikayesi 

Efsaneye göre, Clytie adında bir su perisi varmış. Titan Oceanos’un kızı olan Clytie, güneşi her gün gökyüzünde dolaştıran titan Helios’a aşıkmış. Ancak ne yazık ki Helios bir başka su perisi olan Leucothoe’yi istemiş ve Leucothoe için Clytie’yi terk etmiş.

Aşkına cevap bulamayan Clytie, Helios’u geri kazanmak için plan yapmaya başlamış ve ikilinin ilişkisini Leucothoe’nin babası Orchamus’a anlatmış. Kızının ilişkisinden haberdar olan Orchamus onu canlı canlı kuma gömerek cezalandırmış. 

Leucothoe’yi aradan çıkararak Helios’un kalbini geri kazanacağını düşünen Clytie’nin ümitleri boşa çıkmış. Çünkü olanlardan sonra Helios artık onun yüzüne bile bakmaz olmuş. Aşkından ne yapacağını bilemeyen Clytie, bir kayanın üzerinde çırılçıplak oturmuş ve Helios’u izlemiş ve onu affetmesini beklemiş. Olduğu yerde hiç kıpırdamadan dokuz gün boyunca güneşi seyreden Clytie en sonunda ölüp ayçiçeğine dönüşmüş. 

Clytie’nin dönüştüğü çiçek konusunda iki ayrı fikir bulunuyor. Ayçiçeği, halk arasında yaygın bir inanış olan ayçiçeğinin yüzünü güneşe dönmesi fikrinden doğmuş olsa da Ovidius’un kitabında bitkinin ayçiçeği değil Bambulotu olduğu belirtilmektedir. 

Kaynakça:

Ovid - Metamorphosis, Book; I, III, IX, XIII

Homer - Iliad

Theogony - Hesiod

Grimal, Pierre, Dictionary of Classical Mythology


BENZER YAZILAR

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü

139 yıldır Beyoğlu ilçesinde, denize nazır bir şekilde eğitime devam eden Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi ve Şehir ve Bölge Planlama Bölümü hakkında bilinenler ve merak edilenler.

Veganlık Nedir? Ne Değildir?

Veganlık felsefesini, hakkında yanlış bilinenleri ve günümüz dünyasına vegan bakış açısını inceledik.


Paylaş