Jane Austen Kimdir?
19. yüzyıl İngiliz Naipliği (Regency Period) isimli dönemde yaşamış İngiliz Edebiyatı'nın en bilinen kadın yazarı Jane Austen 16 Aralık 1775 yılında Hampshire İngiltere'de doğdu. Bulunduğu dönem Kral IV. George'a denk gelen Austen pek çok kadının aksine iyi bir eğitim alabilme şansına sahipti. Yalnızca kadınlara eğitim veren Berkshire Abbey Okulu'nda öğrenim gördü. Babası bir köy papazı olan Jane daha küçük yaşlarda kendi hikayalerini oluşturabilme kabiliyetine sahipti ve ailesi tarafından her zaman desteklenip sanata yönlendirildi. İlk romanını 1789 yılında yazdı. Bütün romanlarındaki ana karakterler kadındır ve her birinin hikayesi güzel evlilikler yaşayıp mutlu son ile biter. Hayatında hiç evlilik yapmamış ve yaşamını ailesi ile sürdürmüş Jane, karakterlerinin yaşamlarını mizah ile zarifçe kaleme aldı. Henüz 41 yaşında iken kansere yakalandı ve tedavi için taşındıkları Winchester'da hayatını kaybetti. Ardında pek çok anonim eser bırakan Jane Austen'in tüm romanları televizyon ve sinemaya uyarlandı.
Jane Austen Yazın Hayatı
Her ne kadar Victoria Dönemi'nde yaşamamış olsa da, Austen kendinden sonraki bu dönem yazarlarına eleştirel manada büyük ilham kaynaklığı etti. Özellikle edebiyatta kadın kahramanların gelişmesine katkı sağlayıp, kadın yazarlara da rol model oldu. Eserlerinde kurgu ve biyografiye odaklandığı olay örgüleri, aynı zamanda toplumsal cinsiyet, edebi ve ulusal normları şekillendirmede okuyucularına yol gösterdi.
Jane Austen Kitapları
Yazarın tüm romanları; Pride&Prejudice (Aşk ve Gurur ya da Gurur ve Önyargı), İkna, Mansfield Parkı, Akıl ve Tutku, Northanger Manastırı, Watson Ailesi olup, ayrıca Sandition, Lady Susan, Juvenilia, Teenage Writing ve Beautiful Cassandra isimli kısa hikayeleri bulunmaktadır.
Yazarın en başarılı üç romanı Pride&Prejudice , Emma ve İkna'dır.
Pride&Prejudice
Pride&Prejudice eseri kişisel farkındalığı eksik bir kadının uygun eş adayı bulma çabasındaki büyük çatışmaları ele alıyor. Başlarda üç cilt halinde yayımlanan eser, aile içi yaşanan çatışmalar ve gündelik sorunların doğallıkla çözümlenmesi ile en az sansasyonel romanlar kadar iz bıraktı.
Emma
Emma romanı ise ana karakter olarak yine bir kadın karakteri içerir. Bu karakter güzel, varlıklı ve zeki bir kadın olan Emma'nın ayrıca şımarık ve başına buyruk tavırlarıyla, Austen'ın dönemindeki sosyal statünün evlilik ve başarılı aile kurabilme yetisine sahip olunmasıyla şekillenmesine dikkat çekiyor. Çünkü tanınırlık, variyet ve evlilik o dönem sosyal statüyü arttıran bir faktör olarak görülüyordu. Emma'nın da bu amacı güden fakat asla evlenemeyeceğine psikolojik olarak ikna edilmiş genç bir kadın olması üzerinden, bireysel yanılgıların ve arzuların objektif bakış açısını nasıl körelttiği konu ediniliyor. Bu zamansız klasiklerin her biri yazarın vefatından iki yüzyıl sonra bile hala popülerliğini korumakta.
Lady Susan
Ayrıca ağırlıklı olarak duygusal roman ve duygusal komedi türlerinde hayata karşı derin detaycı bakış açısını gösteren yazarın ilk yazılarından biri olan kısa mektup romanı Lady Susan'da bu bakış açısı oldukça belirgindir. Kaderi kendi yeteneklerini toplumda göstermeye çalışıp karşılık bulamayan lakin güçlü bir zihine sahip bu kadının öyküsü, ağırlıkla manevi ve ahlaki değerlerin üstünde durulmasıyla yazarın edebi hayatında farklı bir yere sahip.
Jane Austen'in yazar kimliği ölümünün ardından bir kaç eserini revize etmiş erkek kardeşi Henry tarafından dünyaya duyuruldu. Fakat bu bilinirliği Austen'in döneminin en iyi gözlemcilerinden ve güçlü analizlere sahip yazarlarından biri oluşunun kabul edilmemesiyle sınırlı kaldı. İngiliz romanının doğuşuna öncülük eden, tamamen özgün ve halkın doğal yapısını son derece sıradan ama başarılı biçimde ele almasıyla hayatın kolayca tanınabilen yönlerine okurları için bir ışık tuttu. Böylelikle geleneksellikten uzaklaşıp Realizm eşliğinde edebiyatta Modernizm'i İngiltere'ye tanıttı.
18. Yüzyılda İngiliz Edebiyatı ve Jane Austen
Aydınlanma Çağı'nın başlaması ile Avrupa'da özellikle Romantizm'in etkileri görülmeye başladı. Coğrafi keşifler, toplumsal kargaşalar ve statü değişiklikleri, mevcut insan natüralliği ile medeni insan arasındaki paralellik ve farklılıkların araştırılmasına katkıda bulundu. Tam da bu noktada Jane Austen bütün bu konuları edinmiş yazarlar ile ortak özellikler taşıdığından 18. yüzyıl yazarı olarak anılmaya başladı. Edebi ekolü her ne kadar Romantik ya da Viktoryen olarak sınıflandırılamasa da bazı mimari tarihçiler ve antika tüccarları için Victoria ile 18. yüzyıl arasındaki bu dönem Regency Period (İngiliz Naipliği) olarak kabul edildi.
Romancılığın yeni ortaya çıkışı elbette Austen'e karşı negatif eleştrileri de beraberinde getirdi. Bu sebeplerden bazıları Aydınlanma Çağı'nın getirdiği felsefi ve bilimsel düşünceler üzerine yoğunlaşmak yerine, kurgusal karakterler içeren kurgusal metinler ile ilgilenilmesiydi. Bu tür düşünceler ve yanlış anlaşılmalar ise Jane Austen'in yazarlık ve cinsiyet rollerini şeffaflıkla ayrabilme yeteneğinin göz ardı edilmesine sebebiyet verdi.
Çünkü toplum roman okuma tutkusu olan kadınların kapris ve bunalıma sürüklendiğine inanıyordu. Oysa Jane Austen hem kadın hem de erkek okurlarına, romanlarında kendilerinden bir şeyler görmelerini sağlayarak kadın ve erkeğin toplumda bir bütün olduğunu anlatmaya çalışıyordu. Yazarın eserlerinde cinsiyet rolleri üzerinden kadın yazarlığını ve kadınların okuma hevesini betimlemesi, bulunduğumuz çağda bile dolaylı yoldan yaşadığı zorlukları doğrular nitelikte.
BENZER YAZILAR
Kırmızı Pazartesi-Gabriel Garcia Marquez
Herkesin bildiği fakat kimsenin hiçbir şey yapmadığı bir cinayet romanı '' Kırmızı Pazartesi '' Konusu, özeti ve yazarı hakkında ufak bir biyografi.
Dorian Gray’in Portresi Işığında Oscar Wilde’ın Estetizm ve Ahlak Yorumu
Oscar Wilde trajik yaşantısıyla, sanat için sanatçılığıyla, estetliğiyle ve çarpıcı eserleriyle 19. yüzyıldan günümüze kadar uzanan sürece damga vurmuş bir kalem. Dorian Gray’in Portresi ise Wilde’ın tek romanı.