İslami Devrim zamanında, rejimin baskısı altında film yapan İranlı yönetmen Kiyarüstemi ve onun; Köker üçlemesi film serisinin son filmi olan Zeytin Ağaçları Altında filmi.

Kiyarüstemi Sineması ve Zeytin Ağaçları Altında Filmi 

"O, en büyük yönetmenlerden biri, minimalist epiğin mucidi ve üstadı, insanlığa ait sinemayı emsalsiz bir saflık seviyesine taşımış öngörü sahibi, bizleri o parıldayan kehanetleriyle kör edici hakikatlerle derinden ve tevazuyla yüzleştiren gönülsüz öğretmen, karşısında gürültü ve neşeyle bağıracağınız kadar şaşırtıcı fikirleri ve yöntemleri hakkında coşkuyla açıklamalar yapabilen zalim bir kışkırtıcıdır." Mike Leigh, Abbas Kiyarüstemi İle Sinema Dersleri

Zeytin Ağaçları Altında filmine gelmeden önce Kiyarüstemi’nin geldiği film geleneğine bakmak gerekmektedir. Kiyarüstemi, (Arkadaşımın Evi Nerede?, 1987) filmiyle adını İran dışında duyurmayı başarmış bir yönetmendir. Arkadaşımın Evi Nerede? filmi ise -her ne kadar kendisi bu filmlerin seri filmler olduğunu kabul etmese de- Köker üçlemesi’nin son filmidir. Onu diğer yönetmenlerden ayrı bir yere koyan ve özgünlüğünü ispatlayan şey bu cümlenin içerisinde saklıdır. Kiyarüstemi, tüm o çarpıcı gerçekleri, büyük bir naiflikle filmlerinde işler. Hayatın olumsuz taraflarını, görmezden gelinen gerçeklerini insanlara gösterir, fakat film bittiğinde insanların içinde az da olsa bir umut kırıntısı bırakır. Hem çok serttir, hem de oldukça yumuşak...

İslam Devrimi Dönemi İran Sineması ve Sansür

1977 ve 1999 yılları arasında İran'da yaşanan olaylar, sinemayı da derinden etkilemiştir. Humeyni, gittiği on dört yıllık sürgünden dönmüştür ve o ülkesine geri döndüğünde şah ülkeyi çoktan terk etmiştir. Humeyni’nin İran’a dönmesiyle sinemaya ağır sansür yasaları getirilmiştir. Çünkü sinema, toplumun ahlakını bozmakla suçlanmıştır. Sinema toplumdaki yozlaşmanın ve kötülüğün temsilcisi olarak gösterilmiş ve böylece sinema salonları kapatılmış, filmlere sansür uygulanmaya başlamıştır. Sansürlerden dolayı yerli film üretimi azalmıştır. Çekilen filmler devrimi övmediği ve hükümet yanlısı olmadığı sürece gösterilmemiştir. Oldukça azalan yerli filmlerin yerini yabancı filmler almıştır. Bu filmlerin içinde o dönemde tüm dünyaya yayılan seks filmleri de vardır.

1979’dan sonra Kültür Bakanlığı'nın Film ve Sinema Şurası'nı kurmasıyla beraber, salonlarda Amerikan filmleri yasaklanmış ve gösterilecek filmler tespit edilmeye başlanmıştır. Sansürden geçen filmler tekrardan denetlenmiş ve çoğu sinemacı tutuklanmış ya da sürgüne gönderilmiştir. Humeyni’nin sinema ve İslami filmler ile ilgili görüşü şu şekildedir: ''İlkin o filmde telkin edilen değerler İslami olmalıdır. İslami değerler nedir, üzerinde konuşularak bu değerlerin sahasını tespit etmek ve aydınlatmak mümkündür. Elbette namaz kılmayı öğretmek bir İslami değerdir. Ama doğruluk, cesaret ve mukavemet öğretmek de İslami değerlerdendir. Demek ki bu değerleri işleyen ve öven her film gerçekte İslami içeriğe sahiptir. Bu, meselenin bir yönüdür. İkinci husus, o filimde gayri İslami sahneler yer almamalıdır” (Kanat, 2006, s. 20). Humeyni’nin sözlerinden de anlaşılacağı gibi İslami değerleri baz almayan hiçbir film sansürden geçemeyecektir.

1980- 1988 yılları arasında gerçekleşen İran- Irak savaşı ve akabinde Amerika’nın koyduğu ambargolar İran’ı ekonomik olarak zorlamıştır. “Bu dönemde sinemaya rejimin sağladığı maddi destek kesilmiş, rejimden sonra yapılan önemli değişikliklerden biri olan yurt dışından alınan teknik malzemelerdeki döviz indirimi kaldırılmıştır. 1992 yılında ise enflasyonun iyice artması film üretimindeki maliyetleri yükseltmiş ve ülkede neredeyse önceki yıllara göre film üretilemez duruma gelmiştir. 1993'te devlet desteği ile sürdürülebilen İran Sineması, bir atağa kalkıp 125 uluslararası şenliğe, 179 filmle katılıyor ve 34 ödül kazanıyor” (Berber, 2011, s. 87).

İran Yeni Dalga Sineması

Daryuş Mehrcui’nin 1969 yılında çektiği "Gāv" filmi, İran sinemasında dönüm noktası olmuştur. 1980’nin ilk yılları ve 1990’lı yılların başlarına kadar Hatemi’nin Kültür bakanı olması ve sinemayı özgürleştirici hamlelerde bulunması da İran Yeni Dalgası'nın oluşmasında önemli bir noktadır. Öncelikli olarak Farabi Sinema Kurumu kurulmuş ve en önemli amacı sinemacılara maddi destek sağlamak olmuştur. Bu kurumla beraber getirilen bazı maddeler hala sansür nitelikli olsa da sinemanın önünü bir nebze açmıştır. Bazı kurallarının oldukça sert olmasına rağmen yerli film üretimi katlanarak artmıştır.

Yönetmenler, sansürü aşmanın kolay bir yolunu bulmuşlardır. Bunu araştırmak için kafalarını başka toplumlara çevirmelerine gerek yoktur, sadece kendi geçmişlerine bakmak yeterlidir. Fars edebiyatı tüm dünyada gücünü ve güzelliğini kanıtlamıştır. Özellikle şiirlerinin sembolik bir anlatıma sahip olması, dilin gücünü ve çeşitliliğini göstermektedir. İran’lı yönetmenler, -bunların başında da Kiyarüstemi-, filmlerinde şiirlerinden beslenmiş ve onların metaforik anlatımını örnek almışlardır. Bu sembolik anlatım, filmlerinin sansürden kolayca sıyrılmasını sağlamaktadır.

İran Yeni Dalga’sı biçim olarak bakıldığında İtalyan Yeni Gerçekçilik ve Fransız Yeni Dalga sinemalarının özelliklerini göstermektedir. Filmlerde dikkat çeken belgesel görüntüler, zayıf oyunculuklar, sıradan insanların günlük yaşamları onlarının filmlerinin temelini oluşturur. “İran Sineması her zaman öğreticilikten kaçınmış, mahalli konulardan vicdani konulara yönelmiştir. Bunda yönetimin ve sansürün elbette ciddi bir tesiri olmuştur. Sansür, yönetmenleri her zaman başka bir bakış açısına;  sembolizme, doğrudan değil  dolaylı anlatıma yönlendirip büyük trajik hikayeler yerine daha çok, küçük  ve sıradan olayları kameraya  almalarında kapı açar” (Kanat, 2006).

Bu içeriklerin seçilmesinde sansürün etkisi olduğu söylenebilir fakat biçimsel olarak bakıldığında Yeni Gerçekçilik ve Yeni Dalga akımlarıyla benzerlik gösterir. Bu sinema her ne kadar adı geçen iki akımla benzer özellikler gösterse de aslında her ikisinden de farklıdır. Üslupları ve içerikleri onları ayrı bir yere koymaya imkan sağlamaktadır.

Abbas Kiyarüstemi Sinemasına Bakış

"Hükümetler sınırlar koyar, sanatçılar ise bu sınırları kaldırır." Abbas Kiyarüstemi İle Sinema Dersleri-Paul Cronin

Kiyarüstemi, kariyerinde ressamlık, fotoğrafçılık ve şairlik de olan sinemacıdır. Kiyarüstemi, 1979 yılında gerçekleşen İslami devrimden sonra birçok yönetmenin aksine ülkeyi terk etmemiş ve sinemasını rejim baskısı altında gerçekleştirmiştir.  Kiyarüstemi, sinemasında özellikle şiirden beslenmiştir. Şiir onun dilinin oluşmasında büyük bir etmedendir. Furuğ Ferruhzad, Ömer Hayyam, Sohrap Sepehri gibi şairler Abbas Kiyarüstemi’yi etkilemiştir. Şairlerin sembolik anlatımını örnek alarak filmlerinde metaforik bir anlatım kurmuş ve böylece sansürü aşmayı başarmıştır. Kiyarüstemi’nin sansür karşısında vazgeçmeyip, aksine daha da yaratıcı olamaya çalıştığını Abbas Kiyarüstemi İle Sinema Dersleri kitabında geçen şu cümlesiyle anlayabiliriz: “ Sanat, sıkıntılı zamanlarda zenginleşir, bu bir nevi savunma mekanizmasıdır” (Cronin, 2017).  Kiyarüstemi seyircinin kandırılmasından yana değildir. Klasik Anlatı Sineması'nın seyirciyi aptal yerine koyduğunu düşünür ve o bu yönteme kesinlikle karşıdır. İnsanları sorgulama ve bilinçlenmeye çağırır.

Gerçeklik onun sinemasının odak noktasıdır. Gerçekliği tüm çıplakılığıyla ele almaya çalışır bu yüzden uzun bir süre kadın filmleri yapmaz. Çünkü filmlerinde kadınları doğal halleriyle, gerçekte olduğu gibi göstermek ister fakat rejim buna izin vermediği için bunu yapamaz, yaptığı takdirde kendisiyle çelişecek ve gerçekliği sağlayamayacaktır.

Kadınlar yerine sinemasında çocuklara yer vermiştir. Çocukların saflığını ve masumiyetlerini kullanan İranlı yönetmenler, birçok sorunu çocukların gözünden bakarak eleştirmişlerdir. Filmlerde çocuk karakter kullanımı yönetmenlerin sansürden kolayca geçmelerini sağlamıştır. Kiyarüstemi, sinemasında gerçekliğe önem vermiştir fakat bu gerçeklik, gerçekliğin salt bir şekilde gösterilmesi değildir, Kiyarüstemi’nin gerçekliği şiirden etkilendiği ve sinemasında şiirsel bir dil yakaladığı için “estetik” gerçekliktir. Kendisinin de dediği gibi “Önce kalbinizle, sonra aklınızla izleyin” (Cronin, 2017). Kiyarüstemi gerçekliği tüm çıplaklığıyla ele alırken, onun aynı zamanda seyirci tarafından hissedilmesini de sağlamaktadır. İnsanlara hiçbir zaman bir şeyleri diretmemiştir. Seyirciyi daima filmlerine dahil etmiştir. Ele aldığı konu bakımından onlara kendi hayatlarından bir şeyler göstermeyi hedeflemiş ve seyirciyi hayatları hakkında sorgulamaya davet etmiştir.

 “Her zaman, bir film seyretmekte olduğumuz düşüncesinde olmalıyız. Çok gerçek görünse bile... Seyircinin bir gerçekliği değil bir film seyretmekte olduğunu görmesi için ekranın iki yanına yanıp sönen iki ok koymak isterim. Yani bir film gerçeklikten yola çıkarak bizim kurduğumuz bir şeydir. Bu yaklaşım yeni filmlerimde arttı ve daha da artacak. Daha bilgili bir seyirciye ihtiyaç duyduğumu düşünüyorum. Onları esir alıp duyguları üzerinde oynamaya karşıyım. Seyirci bu duygusal şantajdan kurtulduğu zaman kendi efendisi olacak ve olguları daha bilinçli bir gözle seyredecek. Duygusallığa kapılmadıkça kendimize ve bizi kuşatan dünyaya egemen olabiliriz." (Kalari'den aktaran: Kırel, 2010).

Seyirciye her zaman izlediklerinin bir film olduğu konusunda filmlerinde ipuçları bırakmıştır. Filmlerinde çıplak doğa manzaralarına, uzun plan sekanslara yer vermiştir. Kiyarüstemi’nin filmlerinde dikkat çeken başka bir unsur da, açık uçlu filmler yapmasıdır. Filmin sonunu seyirciye bırakan yönetmen, karakterler hakkında seyircinin cevap vermesini istemiştir. “Siz olsanız, ne yapardınız?” Sorusunu filmlerinde seyirciye sormuş ve izleyen herkesi, “Karamsar mısınız yoksa hala umudunuz var mı?” diyerek kendisini sorgulamaya davet etmiştir.

Zeytin Ağaçları Altında Film İncelemesi (1994)

Filmin Künyesi

Yönetmen: Abbas Kiyarüstemi

Ülke: İran

Yapım Yılı: 1994

Yapım Şirketi: MK2 Productions

Senaryo Yazarı: Abbas Kiyarüstemi

Oyuncular: Hossein Rezai, Farhad Kheradmand, Mohamad Ali Keshavarz

Zeytin Ağaçları Altında Filminin Öyküsü

(Dikkat! Spoiler içerir.) Depremden sonra yıkıntılar içinde kalmış bir köyde film çekimi yapılacaktır. Yönetmen kendisini tanıtır ve çekilen filmin bir film olduğunu söyler, böylece öykü başlar. Yönetmen, başrol için toplanan genç kızların içinden Tahereh’i seçer. Seçilen oyuncular, aynı zamanda o köyde yaşayan insanlardır. Daha sonraları Tahereh’in partneri olacak olan Hossein ise gerçek hayatta Tahereh’le evlenmek istemektedir. Hossein film çekimleri boyunca Tahereh’i evlenmeye ikna etmeye çalışır, Tahereh ise bu süreçte sessiz kalır. Film çekimleri biter, Hossein, Tahereh’i ikna etmeye çalışmaktan vazgeçmez. Uzun bir yol boyunca onu takip eder. Zeytin ağaçlarının altından geçer, uzaklaşır ve koşarak geri döner.

Filmden Bir Sahne

Işıklandırma:

Filmin geneline hakim olan ışık doğal, gün ışığıdır.

Renk:

Filmde kullanılan renkler; filmin atmosferine uygun olarak soluk renklerdir. Adı geçen filmde depremden sonra, köy insanlarının yaşamları anlatılmaktadır. Film buyunca depremde yıkılmış olan yapılar gösterilir. Topraklar, yıkık alanlar ve tozlu insanlar... Tıpkı zeytin ağaçlarının yaprakları gibi... Sanki insanların da üzerleri tozlarla kaplanmıştır. Böylece insanlar da doğal alan içinde kamufle olmuş ve ortamın bir parçası haline gelmişlerdir. Filmde yapay duran ve gerçekten de yapay olan renkler; film çekimin yapıldığı, Tahereh ile Hossein’in evidir. Evin tahta direkleri mavi ve yeşile boyanmış, balkonuna saksıda çiçekler konulmuştur. Depremden sonra evin o şekilde kalması gerçekliği yansıtmamaktadır. Burada kullanılan mavi ve yeşil renkleri umut vaat ederken, aynı zamanda yapaylığı da simgelemektedirler.

Efekt ve Müzik

Zeytin Ağaçları Altında filminde kullanılan efektler, günlük gerçekliği yansıtan efektlerden oluşur. Filmin en başında ana karakter seçimi yapılırken, köy okulundaki kadın öğrenciler toplanmıştır. Teker teker öğrencilerin isimleri öğrenilirken arkada konuşma sesleri vardır. Bunun dışında filmde köy yaşamına ait seslere rastlamak mümkündür. Horoz ötmesi, deprem bölgesi olduğu için inşaat sesleri, rüzgara maruz kalan ağaçların dallarının birbirlerine sürtme sesleri, vb. gibi... Kullanılan tüm bu efektler gerçekliğin yansıması niteliğindedir. Filmin müziği ise filmdeki gerçekliğin karanlık atmosferinin tersine hareketli ve umut vaat edici niteliktedir. Kullanılan müzik, filmde yıkıntı evlerin içinden çıkan ağaçlar ve çiçeklerin yeni bir yaşamı çağırması gibi Hossein’in de Tahereh’in kalbini kazanma umudunun yansımasıdır.

Temel Anlam Nasıl Gösteriliyor?

Filmsel öyküyü baz aldığımızda, temel anlamın gösterilenin 1990’lı yıllarda İran’ın kuzeyinde yer alan ve depremde ağır hasar görmüş Köker köyünde bir film çekimiyle beraber köy halkının yaşantıları ve Hossein’in, Tahereh’e olan aşkı olduğunu görmekteyiz.

Gösterilen: İran + Köker + deprem + sefalet + gerçeklik kavramlarıdır.

Zeytin Ağaçları Altında 

Zeytin Ağaçları Altında, Köker üçlemesi olarak bilinen serinin son filmidir. Üçlemede depremde ağır hasar görmüş Köker köyünde  yaşayan insanların yaşamlarına değinilmektedir. Kiyarüstemi, deprem bölgesine gittikten sonra orada gördüğü şeylerin ona ölümden çok yaşamı çağrıştırdığı söylemektedir. Her şey zıttıyla var olurken depremdeki ağır tahribat ve yıkım, beraberinde gelen ölümler, ona yaşamın canlılığını çağrıştırmıştır.

Zeytin Ağaçları Altında filmi, film içinde film şeklindedir. Filmin açılış sahnesinde yönetmen rolünü oynayacak oyuncu öne çıkar ve Ben bu filmdeki yönetmen rolünü oynayan kişiyim.” diyerek yapacaklarını anlatır. Bu yöntemin daha öncelerde Fransız Yeni Dalga akımında kullanıldığı görülmektedir. Seyirciyi izledikleri filme yabancılaştırmak için kullanılan bu yöntemle, seyirci izlediklerinin bir film olduğu gerçeğiyle karşı karşıya bırakılır. Daha sonra film başlar, yönetmen başrol için kadın oyuncu seçer. Depremden sonra  toparlanılan bir okuldaki kadın öğrenciler bir araya getirilmiştir ve içlerinden birisi film için seçilecektir. Filmde oynayacak olan kişilerin köyden seçilmesi, profesyonel oyuncular olmamaları aslında İran Yeni Dalga akımının özelliklerinden birisidir.

Kiyarüstemi bu filmle seyirciye izledikleri filmlerin gerçekliği nasıl ele aldığını göstermiştir. Depremde hasar görmüş köydeki çoğu ev yıkılmıştır. Fakat çekilen filmde evler sağlam gösteriliyordur. Yarı belgesel olan film, köyün gerçek halini ve filmde nasıl gösterildiğini ele alarak sinemanın yalancı yönünü ortaya çıkarmaktadır. Köy gerçekte yıkıntılar içindedir, insanlara sorular sorulduğunda adreslerini bile söyleyemez hale gelmişlerdir. Çünkü tüm köy yerle bir olmuştur ve insanların artık bir adresleri yoktur. Fakat çekilen filmde evler sağlam gösterilmektedir.

Filmin çekildiği evin tahta sütunları maviye boyanmıştır, evin önüne çiçek saksıları konulmuştur. Köyün içine tamamen yabancı görünen bu ev, film için yapılmış ve insanlara deprem hasarları gösterilmemiştir. Filmde geçen bir diyalogda Hossein ısrarla depremde ailesinden yirmi beş kişinin öldüğünü söyler fakat yönetmen ona ölen kişi sayısını altmış beş olarak söylemesini ister. Yani karakterden yalan söylemesini ister. Kiyarüstemi, filmlerin seyirciyi nasıl kandırdığına dikkat çekmeye çalışmıştır.  

Filmin ana öyküsü baz alındığında öykü, depremden sonra hayatta kalan köy halkının yaşantısı ve onların içinde Hossein’in Tahereh’e olan aşkıdır. Bu filmde de tıpkı Kiyarüstemi’nin diğer filmlerinde olduğu gibi küçük insanların küçük hayatları anlatılmıştır. Tahereh film boyunca, sadece kendisine soru sorulduğunda konuşan ve sadece başkalarının istediği şeyleri yapan bir karakterdir. Tahereh’le beraber aslında toplumdaki tüm kadınlara ayna tutulmuştur. Tahereh, Hossein’in karşısında sürekli sessiz kalır. Hossein evlilik için onun kararını öğrenmek ister fakat Tahereh ona film boyunca cevap vermez. Çünkü evlilik için onun söz hakkı yoktur.

Hossein’in büyük bir umutla Tahereh’i ikna çabası, tıpkı köyün büyük bir depremden sonra tekrardan hayat bulma çabasına benzemektedir. Hossein defalarca yıkılır fakat Tahereh’i ikna etmeye çalışmaktan asla vazgeçmez. Köy depremde neredeyse yok olmuştur fakat yıkıntılar arasında çiçekler açmaya devam eder. Kiyarüstemi, yaşamı bu şekilde seyirciye göstermiştir. Bütün kötülüklere ve yaşanmışlıklara rağmen hala bir umut vardır, tıpkı Hossein’in defalarca Tahereh’i ikna etme çabası ve en sonunda koşarak patika yoldan geri dönmesi gibi...

Sonuç Olarak... 

Zeytin Ağaçları Altında filmi, seyirciyi uyarır ve onlara sinemanın gerçekliği nasıl farklı lanse ettiğini gösterir. İnsanlara kendileriyle yüzleşme yaşatan bu film ele aldığı konu bağlamına ve işlenme biçimine bakılarak değerlendirdiğinde özgün bir eserdir. Her ne kadar filmde İtalyan Yeni Gerçekçi ve Fransız Yeni Dalga akımlarının etkisi görülse de Kiyarüstemi’nin insani değerleri ve toplum eleştirisini şiirsel bir dille ele alması ve tüm bunları teknik ögelerle birleştirmesi onun farklı bir dilinin olduğunun göstergesidir. Bu yüzden Kiyarüstemi, arkadaşı Mike Leigh’in de dediği gibi eşşizsizdir.

Kaynakça 

Adanır, O. (2012). Sinemada Anlam ve Anlatım. İstanbul: Say Yayınları.

Batur, S. (2007, Ocak). Siyasal İslam Sineması Örneğinde İran Sineması. Dokuz Eylül Üniversitesi, Güzel Sanatlar Enstitüsü, Sinema Tv Anabilim Dalı Doktora Tezi. İzmir, Türkiye.

Berber, F. (2011). İran’da Sinema Endüstrisi. Orta Doğu Araştırma Enstitüsü.

Cronin, P. (2017). Abbas Kiyarüstemi İle Sinema Dersleri. İstanbul: Redingot Yayınları.

Finn, S. C. (2016). Açık İmge: Şiirsel Gerçekçilik ve Yeni İran Sineması. Sinecine, 139-161.

Kanat, F. (2006). İran Sineması’nda Kadın: Kadın Temsili ve Kadın Yönetmenler. Mostar Dergi, sayı.105.

Kırel, S. (2010). Kiarostami'nin Şirin'i Üzerinden Seyirci ve Sinema Dilinin Olanaklarını Yeniden Düşünmek. Sinecine, 45-76.

Kiyarüstemi, A. (Yöneten). (tarih yok). Zeytin Ağaçları Altında [Sinema Filmi].


BENZER YAZILAR

2021 Cannes Film Festivali'nden Öne Çıkan Beş Film

Spike Lee'nin jüri başkanlığında 6 Temmuz'da başlayan festivalden öne çıkan beş film hakkında bilgiler

Türk Uyarlama Dizileri: Sadakatsiz ve Bizim Hikaye

Neden uyarlama dizi yapmayı tercih ediyoruz? Uyarlama dizi yapmanın riskleri nedir? Toplumsal ögeler uyarlama dizilere nasıl ekleniyor?


Paylaş