“İnsan endişeden yaratılmıştır” Euripides. Onur Ünlü'nün en iyi filmlerimden biri olan ''Sen Aydınlatırsın Geceyi'' filmini ve anlatılmak istenenleri inceledik.

Sen Aydınlatırsın Geceyi, Onur Ünlü'nün hem senaristliğini hem de yönetmeliğini yaptığı başrollerini Ali Atay, Demet Evgar, Ercan Kesal, Serkan Keskin gibi oyuncuların paylaştığı 2013'te vizyona giren, kendine özgü kurgusu ve siyah-beyaz görüntüleriyle dikkat çeken, fantastik ve absürt ögelerle yüklü farklı bir kara mizah örneğidir. Kendine bolca ödül kazandıran bu film Manisa'nın Akhisar ilçesinde çekilmiş.

Son dönemde aktif bazı işlerde yer almış Onur Ünlü’nün filmi ''Sen Aydınlatırsın Geceyi'' adını bir Shakespeare dizesinden alıyor. Filmde her kahramanın kendine ait süper güçleri olması filme ait fantastik bir hava katıyor.

Onur Ünlü aslında film izlenmeden ''Poetika'' adlı eserin okunmasını istemiş. Filmi daha iyi ve daha derin anlayabilmek için bunun biraz da olsa gerekli olduğundan bahsetmiş. Kara mizahla tanıdığımız Onur Ünlü’nün bu yapımında insanların ölümsüzlük, nesneleri hareket ettirebilme, elini silah gibi kullanabilme gibi özellikleri olduğu için bu süper güçler aslında süper olmaktan çıkıp normalleşiyor. Böylelikle kişiler aslında süper güçlere sahip olsalar da hala normal bizler gibi çektiği varoluş sıkıntılarını çok derinden işliyor.

**Spoiler içerir**

Konusu

Film herkesin kendine ait süper güçlerinin olduğu bir kasabada geçiyor. Hikayede Cemal (Ali Atay) adlı karakterinin etrafında dönen olaylara şahit oluyoruz. Cemal küçük yaşta annesi ve kardeşlerini kaybetmiş, babasıyla (Ahmet Mümtaz Taylan) beraber yaşıyor.

Cemal’in süper gücü duvarların arkasını görebilmek ve içlerinden geçebilmek. Filmin hemen ilk sahnelerinde Cemal’in bileklerini kestiği sahneye şahit oluyoruz. Babasının Cemal’i bir doktora(Ercan Kesal) götürdüğünü aynı zamanda da bu doktorun gözünden de ''kan aktığını'' görüyoruz.

Daha sonra Cemal doktor çıkışında Yasemin'i (Demet Evgar) görüyor ve aşık olup onunla evlenmek istiyor. Yasemin’in süper gücü ise nesneleri parmağıyla oynatabilmek. Yasemin de Cemal’le evlenmeyi kabul ediyor bir süre sonra bazı problemlerden dolayı ayrılıyorlar.

Hepimiz bir kere bile olsa süper güçlerimiz olsa ne olurdu, diye düşünmüşüzdür. İşte bu kasaba böyle düşünmeyenlerin hikayesi. Onların süper güçleri var ama aynı sorunlar aynı dertler hayatımızda. Onların normali de bu süper güçler. Hatta bu süper güçler onların hiçbir sorununu çözmeyen hatta daha da kötüleştiren güçler . Filmin hem trajedi unsurunu hem de mizahını oluşturuyor.

Cemal'in Varoluş Sancısı

Cemal filmde varoluş sancısının kelime anlamına bürünmüş birisi diyebiliriz. Cemal dışında herkes kendini sorgulamada onların normallerine göre hareket ediyor. Onur Ünlü Cemal’in varoluş sıkıntısını daha en başından bize bileklerini keserek yansıtıyor zaten veya kuş öldürmeye gidiyor ancak bir kuş öldürmeye yaklaşamıyor bile.

Elinin silah olarak kullanabilen süper güçlü arkadaşı bir kuş öldürdüğünde ona gidip ''O kuş vardı da; şimdi yok. Annemler de yok. Kardeşlerim… Vardılar da hep; yoklar ya şimdi. Biz buradayız, sen varsın, bunlar da var, duruyoruz ya böyle. Hiç olmasaydık ya biz. Ne olacaktı o zaman'' cümlesini kuruyor.

Aynı zaman da filmin siyah beyaz olmasıyla da bu sıkıntının görsel olarak da bize daha çok işlediğini düşünebiliriz. Cemal sürekli dönen nesnelere takılıp kaldığını görüyoruz. Sürekli bir yerlere dalıp gittiğini, bakışlarının bir yere odaklandığını fark ediyoruz.

Cemal ve Yasemin Aşkı

Cemal’in Yasemin ile tanışması bir tesadüf eseri gerçekleşiyor. Bu tanışma sonucunda Cemal hiç düşünmeden Yasemin’e çay içmek istediğini söylüyor. Beraber çay bahçesine gittiklerinde Cemal doktorun yazdığı ilaçları Yasemin’e de ikram ediyor ve beraber o ilaçları çok fazla içiyorlar.

Bir anda ikisi de gülme tutuyor. ''Mutluluktan uçmak'' deyimi tam da bu noktada yerine geliyor ve bir anda el ele tutuşup kasabının üstünde uçmaya başlıyorlar. Hem gülerek hem uçarak kasabayı geziyorlar. Daha sonra bir anda hayallerinden çıkıp kusmaya başlıyorlar. Normalde bir film izlerken belki bizi irite edebilecek bir durumken filmin siyah-beyaz olmasından kaynaklı bu tarz sahnelerden çok fazla irite olmuyoruz.

Romeo ve Juliet

Bundan sonraki sahnede Cemal ve Yasemin’in düğün fotoğrafını görüyoruz. Cemal karısının kolyesinin aynısını Dündar'ın (Serkan Keskin) sekreterinde de görüyor ve sekreterle Dündar’ın bir ilişkisi olduğunu biliyor.

Bu yüzden karısının onu aldattığını düşünüyor ve Dündar’ı öldürmeye gidiyor. Kafasına ateş ediyor ancak Dündar ölmüyor çünkü o bir ölümsüz ve karısıyla böyle bir şey yapmadıklarını anlatıyor. Karısından özür dilemek adına ona Defne(Damla Sönmez) adlı sokak satıcısından Shakespeare’in ''Sen Aydınlatırsın Geceyi'' adlı  kitabı alıyor. Tam bir Romeo ve Juliet edasıyla, Yasemin balkonda Cemal aşağıda ona bu kitaptan bir şiir okuyor.

Sahnenin siyah-beyazlığı o şiir sizi gerçekten o sahnede içine çekiyor. Tam şiir biterken Yasemin bir anda kusuyor ve gözlerinden kan dökülen yani aslında "içi kan ağlayan’’ doktora gittiklerinde Yasemin’in 3 aylık hamile olduğu öğreniyorlar. Ortada şöyle bir sorun var ki Cemal ve Yasemin evleneli daha 1 ay olmuş ama Yasemin 3 aylık hamile.

Bir Kitap Meselesi

Cemal bunu duyunca kitabı tekrar iade etmek için Defne’nin yanına gidiyor ve burada Defne'nin özel gücü olan ellerini birleştirince dünyayı durdurabildiğini görüyoruz. Defne Cemal’in karısına bir kitap almasından çok etkileniyor. Bunu ona söyleyince beraber konuşmak için bir yere gidiyorlar ve Cemal burada Defne’yi öpüyor. Birden kasaba da taş yağmaya başlıyor. Yani deyim yerindeyse Cemal karısını aldattığını için ''kafalarına gökten taş yağıyor'' da diyebiliriz.

İkisi kasabaya döndüklerinde Cemal, Defne’yi Doktorun arabasına binerken görüyor . Onları takip ettiklerinde ''kadına el kalkmaz'' diyen doktorun Defne’yi çok fazla dövdüğünü görüyoruz. Defne’nin doktordan hamile olduğunu öğreniyoruz.

Havada Kalmış Umutlar

Cemal eve gidiyor, evde Yasemin yok. Yasemin’in eski evine gidiyor onu bulmak için. Yasemin eski evinde amcası ve yeğeniyle beraber yaşıyordu. Eski eve geldiğinde bir de bakıyor ki yeğeni kendini asmış elinde de Yasemin’in o olaylı kolyesi. Yasemin de yeğeninin tecavüzüne uğramış. 

Aslında filmde herkesin bir dramı var. Defne doktordan hamile ve dayak yiyor, Yasemin tecavüze uğramış, Cemal’in annesi ve kardeşleri bir yangında ölmüş.

Cemal bir şekilde Yasemin’in uçakla İstanbul’a gideceğini öğreniyor. Bir yerden bir bıçak alıp ilk önce Defne’nin yanına gidiyor. Defne tam neden beni kurtarmadın derken elindeki bıçakla Defne’nin kollarını kesiyor.

Bu şekilde Cemal artık dünyayı durdurabilir oluyor. Hemen hızla havalimanına gidiyor. Bakıyor ki Yasemin’in uçağı havada. Cebindeki ilaçları çıkarıp içiyor. Yine o çay bahçesindeki gibi uçabilmek adına. Bu sefer işe yaramıyor çünkü onu uçuran şey ilaçlar değildi; aşktı Cemal'in ayaklarını yerden kesen. Uçak havada, dünya durmuş. Uçağın içinde Yasemin. Onur Ünlü filme yine bir metaforla son vermiş. Cemal’in bütün umutları ''havada kalmış''.

''Yarayla alay eder yaralanmamış olan
Bak nasıl da sararıp soluvermiş tanrıça kederlerden
Sen çok daha parlaksın çünkü
Sen tüm göklerdeki yıldızların ilki
Sen aydınlatırsın geceyi/

William Shakespeare''

“İnsan endişeden yaratılmıştır” 

Film açılırken ilk bu yazıyı görüyoruz. Euripides’in söylediği “İnsan endişeden yaratılmıştır” sözü. Cemal’i tam da anlatan bir söz. Endişelerinden dolayı etrafındaki herkesi kaybetti Cemal. Yani Onur Ünlü bizlere bizi hem hayata bağlayan hem de hayattan koparan şeyin endişe olduğunu anlatmaya çalışmıştır.

Kaynakça

 


BENZER YAZILAR

5 Biyografik Film Önerisi

Farklı konuları ve karakterleri olan, gerçek hayattan esinlenilmiş biyografik filmleri derledik.

Tick, Tick... Boom!: Bir Başarı Hikayesi

Lin Manuel Miranda’nın yönetmenliğini üstlendiği, Andrew Garfield’ın başrolünde olduğu otobiyografik bir müzikalden beyaz perdeye uyarlanmış olan Tick, Tick... Boom! hakkında bilgiler ve yorumlar.


Paylaş